Merakla beklenen Berlin Zirvesi'nde Libya'da "kalıcı barış" için bir adım atıldı. Zirveden çıkan 55 Maddelik uzlaşmayı Alman Şansölyesi "kapsamlı bir plan üzerinde yapılan anlaşma" olarak niteledi.
Libya'ya müdahil güçlerin silah ambargosuna devam kararı ve imzaladıkları metni BMGK'ye göndermesi umut verici. Zaten masada olan daimi üyelerin metni onaylaması bekleniyor.
Yine Cenevre'de toplanacak 5+5 askeri komisyona Hafter'in de temsilcilerini göndermeyi kabul etmesi memnuniyet verici. 4 teknik komiteden oluşan siyasi komisyonun kurulması da sevindirici. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işaret ettiği gibi Hafter'in ateşkese imza koymaması "manidar." Hafter'in hem kişiliği hem de arkasındaki güçlerin (BAE, Mısır ve Fransa gibi) teşviki sebebiyle ateşkese uymama ihtimali hiç de zayıf değil.
Galibiyete bu kadar yakınken Trablus'un meşru hükümet olarak dünya kamuoyunda öne çıkmasını hazmedemeyebilir.
Hafter'in saldırganlığa devam etmesi durumunda ise Berlin'de bir araya gelen tarafların nasıl davranacağı çok önemli.
Unutulmamalı ki, 2014'te Libya'yı iç savaşa götüren darbeci Hafter'di. Bu saldırganlığa göz yumulursa, yani yaptırım uygulanmazsa, Berlin Konferansı kağıt üzerinde kalabilir. "Askeri çözüm yok" demek yeterli değil. Hafter'e bunu dayatacak bir iradenin oluşması lazım. Aksi takdirde Libya, vekil savaşının hızlandığı, ikinci bir Suriye'ye dönebilir.
Masa Yeni Kuruldu
"Kalıcı barış" süreci uzun ve zorlu olacak. Masa yeni kuruldu, devirmek ya da etkisiz hale getirmek isteyenler çıkacak.
Berlin masasını Suriye'de barış için kurulan Cenevre sürecine çevirmek isteyenler olacak. Şimdilik en ümit verici şey, Berlin masasında oturan tarafların Suriye iç savaşından "ders aldığı" beklentimiz.
Almanya ve İtalya, Libya'daki iç savaşın kendi menfaatlerine ne kadar zarar vereceğinin farkındalar. Terör ve mülteci akını Avrupa'nın istikrarını tehdit edebilir. Dahası, Rusya ve Türkiye'nin son haftalarda Libya'da aldığı inisiyatifi dengelemezlerse tümüyle oyun dış kalabilirler.
Hatta bu niyetle ateşkesi sağlamak için rol üstelenebilecek bir AB gücü bile önerdiler. Sürecin BM kontrolünde olması tercih edildi. Berlin Konferansı'nın toplanabilmesinde en etkili aktörler elbette Türkiye ve Rusya idi. Suriye'den en fazla ders alan ve aralarında yeni bir tür işbirliği oluşturan bu iki ülkenin Fransa'yı boşa düşürdüğünü, Almanya'yı da öne çıkmaya zorladığını söyleyebiliriz.
İtalya da Rusya "endişesi" oluşturarak ABD'yi denkleme çekmeye çabalıyor.
Ancak Fransa'nın Hafterci tutumunun AB'yi dağınık halde tuttuğu aşikar. Ortadoğu'daki birçok çatışmanın arkasındaki BAE ve Suudi Arabistan'ın kolayca pes etmesi beklenmemeli.
Türkiye'nin Başarısı ve Masanın Geleceği
Berlin masasının bu kadar hızlı ve üst düzey temsilci ile toplanmasının arkasında Ankara'nın hamleleri yatıyor. 27 Kasım'da Serrac hükümeti ile imzalanan iki mutabakat yeni bir süreç oluşturdu.
8 Ocak'ta Erdoğan ile Putin'in ateşkes çağrısı ve ardından Moskova toplantısı Berlin masasını daha etkin hale getirdi.
Bu hamleler yanı zamanda Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki konumunu güçlendirdi.
Yunanistan masaya oturamadığı gibi Merkel, Türkiye'nin Libya ile imzalanan mutabakatların tanınmaması önerisini geri çevirdi. Yine İtalya, East-Med projesinin fazla maliyetli olduğunu söyleyiverdi.
Bu yüzden, İsrail basını Libya'da en çok kazananın Türkiye olduğunu söylüyor.
Berlin'de kabul edilen ateşkesin sağlanması da yine büyük bir kısmıyla Türkiye ve Rusya'nın işbirliğine bağlı kalacak.
Almanya'nın etkisiz kalması durumunda Libya için bir tür Astana süreci ortaya çıkabilir.