Süleymani'nin öldürülmesine Tahran'ın verdiği cevap kimilerine göre ABD-İran fırtınasını dindirdi. Tahran korktu ve sembolik bir saldırı ile yetindi. İçeriye de bunu intikam olarak sattı. Elbette, minimum seviyede kalan askeri karşılık, Tahran'ın kapsamlı bir askeri saldırıdan çekindiğini gösterir. Ancak ABD ile İran arasındaki gerilim bir üst düzeye geçerek, kalıcı hale geldi. Neticede Bağdat'taki ABD üssüne Iraklılara, dolayısıyla Amerikalılara haber verilerek atılan füzelerin can kaybını hedeflemediği açıktı. Buna rağmen, Devrim Muhafızları'nın ateşlediği füzelerle ABD'ye doğrudan askeri karşılık vermesi de iki ülke arasındaki gerilimin yeni sürprizlere açık bir mahiyet aldığını gösteriyor. Karşılıklı restleşme ve tehditlere rağmen, Tahran'ın intikamın alındığını söylemesi ve vekillerine ABD hedeflerine saldırmamasını salık vermesi kısa vadede topyekün savaş ihtimalini düşürdü.
Kültürel değil, stratejik hedefler
Bunda, Trump'ın içerisinde kültürel-dini yerlerin de olduğu 52 hedefin vurulması tehdidi İran siyasi aklına pragmatizmi yeniden hatırlatmasının önemli etkisi var. Zira Trump'ın "kültürel" dediği hedefler pekala stratejik askeri unsurların (nükleer ya da balistik çalışmaların) saklandığı yerler olabilir. Kaldı ki kritik olan Süleymani'nin şahsından ziyade, Pakistan'dan Lübnan'a kurduğu Şii milis ağının korunması. 40 yılda kurulan bu stratejik kapasitenin ABD'nin yaygın bir kampanya ile yok edilmesi yerine yeni gerçekliğe hazırlanması daha önemli. Süleymani suikastı artık bu milislerin yeni bir örgütlenme ve çalışma yöntemine geçmesi gerektiğini de gösterdi. Bu sebeple Tahran hem vekillerinin hem de askeri ve nükleer stratejik kapasitesinin vurulmasından kaçınacağı bir cevap verdi. Ancak İran'ın nükleer programa devam kararını Başkan Trump'ın kabul edilemez bulması ve meseleye NATO'yu dahil etme çabası gerilimin üst düzeyde devam edeceğinin göstergesi.
"Maksimum baskı" vs. "bölgeden çıkarma"
Bölgemizi iki çatışan politika arasındaki kıyasıya bir rekabet bekliyor. Washington, "maksimum baskı" politikasını yeni ekonomik yaptırımlar ve nükleer meselesi ile daha da yoğunlaştıracak. İran'ı baskılamak için dünya başkentlerindeki müttefiklerini çoğaltmak için ayrıca diplomasiyi de öne çıkarabilir. Washington, Tahran üzerindeki diplomatik baskının yeni bir nükleer anlaşmayı getirmediği netleştiğinde İran'ın nükleer tesislerini vurmaktan kaçınmayacaktır. Bu, Trump yönetimi için bir zamanlama meselesi. Belki Kasım 2020 seçimleri öncesinde belki Trump'ın bir daha seçilmesinden sonra. Yani, şimdi Tahran'ın zamana ihtiyacı var. Trump'ın seçilip seçilmeyeceğini görmek isteyecek. Bu arada vekillerini yeni, örtük saldırılar için hazırlayacak. Son krizde İranlı yetkililerin yaptığı açıklamalardaki ortak vurgu "ABD'yi bölgeden çıkarma" üzerine. Bunun Tahran'ın ABD politikasının adlandırması olarak görebiliriz. İran, bütün gücüyle ABD'yi başta Irak olma üzere bölgede geriletmeye çalışacak. Irak Meclisi'nin ABD askerlerinin çıkmasını istemesi ilk örnek. Pentagon'dan çekilme yönünde taslak mektuplar sızsa da ABD'nin Irak'tan kolaylıkla çekilmesini beklememeliyiz. Nükleer tesislerinin vurulması ise Süleymani suikastından sonra nükleer bomba üretmekten başka çaresi olmadığını düşünen Tahran için kırmızı çizginin aşılması olacaktır. Bölgesel fırtınayı asıl o zaman bekleyelim.