ABD ve İran'ın Irak'taki güç mücadelesi açık bir çatışmaya döndü.
Kudüs Gücü Komutanı Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı El Mühendis, Bağdat'ta Amerikan füzeleriyle vuruldu.
Bu hamle, iki ülke arasındaki gerilimin seyrini değiştirebilecek nitelikte. Hatırlayalım, 27 Aralık'ta Haşdi Şabi'nin Ketaib Hizbullah kolu ABD üssüne saldırmış, bir ABD'li personel hayatını kaybetmişti.
Hemen ertesinde ABD de El Kaim'deki Ketaib Hizbullah'ın karargahını hedef alarak 25 milisi öldürmüştü.
Tahran'ın tepkisi ise geçen salı günü ABD Bağdat Büyükelçiliği'nin Haşdi Şabi milislerince basılmasıydı.
Süleymani ve El Mühendis'in beraberindeki 6 kişi ile öldürülmesi ise Washington'ın cevabı oldu. Gerekçe "terörist, Süleymani", Irak'ta ABD güçlerine karşı "yeni saldırı planlıyordu" şeklinde.
İranlı ve Iraklı resmi komutanlar Amerikan saldırısı ile öldürüldü. Böylece Irak, ABD ve İran arasında bir tür hibrid meydan savaşına sahne oluyor. Bağdat korku içerisinde, Tahran ise çok kızgın.
Dini lider Hamaney dahil tüm yetkililer "kırmızı çizginin aşıldığından" ve "intikamdan" bahsediyor.
Topyekûn savaş mı geliyor?
Gerilimin topyekûn bir savaşa dönmesinden korkanlar var. Hatta Süleymani'nin öldürülmesini Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan türden bir kıvılcım olarak yorumlayanlar mevcut. Bu suikastın Avusturya Arşidükü F. Ferdinand'ın öldürülmesi gibi Ortadoğu'da "1914 anı" oluşturduğu iddiası bile seslendiriliyor. ABD'nin açık ara askeri hegemonyasının devam ettiği, Çin ve Rusya'nın müdahil olmasının beklenmediği bu gerilimin üçüncü dünya savaşına gideceğini söylemek çok, çok abartılı bir yorum. Saldırıdan sonra Washington, Tahran'ı masaya çağırdı. Dışişleri Bakanı Pompeo, "İran ile gerilimi azaltmaya bağlıyız" derken Başkan Trump daha doğrudandı: "İran hiçbir zaman bir savaş kazanamadı, ama hiçbir müzakereyi de kaybetmedi." Bu çağrı, Tahran için onursuz bir müzakere masasına davet edilmek demek.
Nasıl bir misilleme yapacağını düşünen Tahran'ın, öncelikle yeni bir değerlendirmeye ihtiyacı var.
Tahran'ın hesap hatası
Süleymani'nin de içinde olduğu Tahran'daki seçkinler, Trump'ın yaklaşımını hatalı değerlendirdiler.
Ülkesini uzun savaşlardan çıkarmak isteyen Trump'ın sıcak gerilime giremeyeceğini düşündüler. İran'a karşı "seçmece askeri" operasyonlar düzenleyemeyeceğini sandılar. Yani, Aramco saldırısı ve Körfez'de gemilere el koyma hadiselerine verilen tepkiye bakarak, Trump'ın oyunu değiştirebileceğine, eli bu kadar yükseltebileceğine ihtimal vermediler.
Halbuki aylar önce Devrim Muhafızları'nın terör örgütü ilan edilmesi açık bir işaretti. Zihinlerdeki soru intikam yemini eden İranlılar nerede ve nasıl misillemede bulunur?
Misilleme daha çok kayıp getirecek
Tahran çok zor bir ikilemle karşı karşıya. Artık açık ki, misillemede el yükseltme doğrudan bir savaşa götürür.
Ciddi bir karşılık verirse Washington'ın daha üst düzey misillemeleri gelebilir.
Bağdat Büyükelçiliği'ne saldırıya Süleymani'yi öldürerek cevap veren Trump'ın İran'ın yeni bir misillemesine ne karşılık vereceği öngörülebilir mi? Sözgelimi petrol sahalarının vurulmasından taktik nükleer bombaya kadar giden bir dehşet süreci başlayabilir... Eğer Tahran, Süleymani'nin öldürülmesine düşük seviyede karşılık verirse, Şii askeri yayılmacılığın sembolünün kaybının altında kalır. Rejime çok büyük bir darbe vurulmuş olur. Zira Süleymani, İran-Irak savaşından sonra Tahran'ın tüm Ortadoğu'da organize ettiği Şii milislerin kurucu, yönlendirici ismiydi. Tartışmasız, Şiici İran milliyetçiliğinin askeri-istihbari en önemli komutanıydı.
Doğrudan Hamaney'e bağlı çalışan Süleymani, inşaat işçiliğinden Şii milis imparatorluğunun komutanlığına yükselen "bir başarı hikayesini" de temsil ediyordu.
Yani, "Devrimin, Direnişin" başarı hikayesini...
Süleymani'nin öldürülmesi İran'ın "direniş hattı" siyasetine onulmaz bir zarar verdi. Dahası, şimdi Washington Tahran'a diyor ki, "Resmi komutanların dahil bölgedeki tüm milislerini hedef almakla da yetinmem." Tahran'ın vereceği cevap ise ABD-İran geriliminin geleceğini belirleyecek