Trump'ın "güvenli bölge" kurma önerisi gündemin başköşesine oturdu. Medya ve analistler 32 km derinliğindeki bu bölgenin "kimi, kime karşı güvende tutacağıı" tartışıyor. ABD medyasında güvenli bölgenin YPG'yi Türkiye'den koruması gerektiğini yazanlar var. Çekilmeyi yanlış bulanlar YPG'yi korumak için yeni bir fırsat bulmuş edasındalar. Menbiç'e yapılan saldırıda 4 ABD askerinin öldürülmesini de DEAŞ'ın bitmediğine delil olarak kullanıyorlar. Trump'ın ise bu saldırının zamanlamasından dolayı kararından vazgeçmesi beklenmiyor. Akla da önce YPG'nin "DEAŞlı tutsakları tutamıyorum" cümleleri geliyor.
***
Türkiye medyasında da
Suriye'de "
yeni bir Kuzey Irak modeli gelir mi?" kaygısı dillendiriliyor. Trump'ın önerisinin içeriği henüz bürokratları tarafından doldurulmadığı ve Çekiç Güç marifetiyle
Kuzey Irak'ta yapılan hala zihinlerde olduğu için bu tür sorular öne çıkıyor. Halbuki Ankara'nın zihni net. Cumhurbaşkanı Erdoğan güvenli bölgenin Türkiye'nin denetiminde olacağını belirtti. Uluslararası güçlerin kontrolünde YPG'yi koruyacak bir güvenli bölgenin kabul edilmesi mümkün değil. Kaldı ki Ankara Amerikan askerleri YPG'yi korurken kabul etmediği bir şeyi, ABD çekildikten sonra neden kabul etsin? ABD'nin çekildiği bir yeri hangibir uluslararası güç "
güvenli" kılamaz.
***
Bu yüzden mesele, güvenli bölgenin önümüzdeki haftalarda ABD ile nasıl formüle edileceğinde ve
Rusya'nın tavrında. Türkiye her iki büyük aktör ile görüşerek bir mutabakat oluşturmaya çalışıyor. Nitekim Erdoğan'ın 23 Ocak'ta
Moskova'da Putin ile yapacağı görüşme işin rengini belirleyecek önemde. Eminim, Washington'da Trump'ın Türkiye ile çalışmasını istemeyenler ve çekilme karşıtları güvenli bölgenin Türkiye denetimine verilmemesi için formüller üretmekle meşgul. Ancak Trump ısrar etmeye devam ederse bürokratları da güvenli bölgenin içini dolduracak önerilerle gelmek durumundalar. Erdoğan'ın geçenlerde
New York Times'da önerdiği plana bakmalarında fayda var. Arap çoğunluğu olan yerlerde Arapların, Kürt çoğunluğu olan yerlerde Kürtlerin temsilinin ağırlıklı olacağı yerel yönetim formülü masada. Türkiye'nin güvenlik kaygılarını tatmin etmesi için bu bölge "
YPG militanlarından arındırılmış olmak" zorunda. Terörden arındırılmış bölge dışındaki SDG'nin geleceği de ayrıca müzakere edilebilir. Şimdilik Ankara'nın önceliği Menbiç ve Fırat'ın doğusunda Türkiye'nin sınırlarının güven altına alınması ve Suriyeli sığınmacıların geri dönebilecekleri bir yaşam alanının oluşturulması.
***
Güvenli bölge ile ilgili Moskova'nın tavrı da merak konusu. İlk tepki, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov'un açıklaması. Lavrov, ABD'nin Suriye'nin kuzeyinden çekilmesinin ardından söz konusu bölgelerin Esed yönetimine bırakılmasını istedi. YPG'nin de "
bir dış müdahale olmadan tek bir yönetim altındaki hayatlarına geri dönebilmelerini sağlamak için Şam ile anlaşmalarını" önerdi. Buradan Rusya'nın Türkiye denetiminde güvenli bölgeye karşı çıkacağını mı düşünmeliyiz?
Bence, hayır... Lavrov'un açıklaması her zamanki Rus diplomasisinin pazarlığı üstten açma yaklaşımı. Kanaatimce, Putin'in Erdoğan ile görüşmesinde Türkiye'nin çıkarlarını tatmin edecek bir güvenli bölge formülünü reddetmeyecek. Aksine içerisinde İdlib'in de olacağı bir pazarlık yürütecek. Güvenli bölgenin içeriğini konuşmak isteyecek.
***
Bu beklentiye sahip olmamın iki sebebi var. İlki, Putin Suriye'de Türkiye'yi tatmin etmeyecek bir formülün çalışmayacağını görüyor. Astana süreci ile birlikte çalışabileceği Türkiye'yi YPG gibi hayati bir tehdit konusunda kaybetmek istemez.İkincisi de Putin, Erdoğan ile yürüttüğü lider diplomasisi sayesinde Türkiye ile nitelikli bir yakınlaşma sağladı. Suriye'de bozuşarak Ortadoğu, Karadeniz,
Doğu Akdeniz ve Avrupa'da yapmak istediği işbirliğini tehlikeye atmaz.Bilmem, Putin'in Erdoğan'a gönderdiği yeni yıl mesajındaki "
Avrasya'da barış, güvenlik ve istikrarı güçlendirmek için her iki ülke halkının menfaatine uygun tüm alanlarda karşılıklı fayda sağlayan ilişkiler" vurgusunu hatırlatmaya gerek var mı?