Washington-Ankara hattında nihayet somut bir "normalleşme" iradesinden bahsedilmeye başlandı. Eğer açıklandığı gibi normalleşme sağlanabilirse ABD Dışişleri Bakanı Tillerson'ın perşembe akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşme kritik bir dönemecin başlangıcı olarak ikili ilişkilerin tarihe geçecek.
ABD'nin Türkiye ile "stratejik ortaklığının" önemini yeniden fark ettiği bir görüşme olarak anılacak.
Varılan mutabakata göre ilişkilerdeki kriz konularını (konsolosluk, YPG ve FETÖ) ele alan bir mekanizma (çalışma grupları) kurulacak.
Çalışma gruplarında somut sonuçlar üretilmesi hedefleniyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun vurguladığı üzere "topu taca atmaya" kimsenin tahammülü kalmadı. ABD'li yetkililerle yapılan görüşmelerden artık sonuç alınması gerekiyor. Çalışma gruplarının önceki görüşmeler gibi zaman kazanmaya yönelmesi halinde bundan ABD tarafı da kaybedecek.
İkili ilişkilerdeki gerginlik ve Suriye'deki gidişat kimseye zamana oynama şansı vermiyor.
Washington cepheler daha fazla karışmadan Cenevre sürecine geri dönmeyi arzu ediyor.
Ankara da YPG ile mücadelesini ABD ile kapışmadan yürütmek istiyor.
"Normalleşme" mutabakatının olumlu bir gelişme olduğu ortada; ancak hızlı ve kolay olmasını da beklememeliyiz. Sahada somut işbirliği yaparak güven tesis edilmesi ve önceliklerin uyumlaştırılması gerekiyor. Yani adım adım yürüyecek, iniş-çıkışları olabilecek zorlu bir sürece hazır olmalıyız.
Burada en çetin iş Tillerson'a düşüyor.
Washington'un tutmadığı sözlerden bıkan Ankara'nın sabrı tükendi. Yine Türkiye tarafında net ve tek bir siyasi irade varken ABD cenahında kargaşa hâkim. Birbiriyle kapışan kurumların tutumlarını ortaklaştırmak gibi zor bir görev Tillerson'ın omuzlarında. Tillerson'ın Ankara'ya gelirken "YPG'ye ağır silah vermedik" açıklamasının Pentagon tarafından yalanlanması bahsettiğim kapışmaya sadece bir örnek. Yine hadi CENTCOM komutanlarının "bağımsız cumhuriyet" formatındaki tavırlarını, açıklamalarını bir kenara bırakalım.
ABD'nin yeni Suriye temsilcisi Hannah, Türkiye ile çalışmaya uygun bir isim değil.
Türkiye karşıtı fikirleriyle biliniyor. McGurk gibilerini aratırsa hiç şaşırmayız.
Vize meselesi ve FETÖ nispeten çalışma grupları için kolay konular. FBI'nın FETÖ'nün ABD'deki okullarıyla ilgili soruşturma başlatması yetersiz olsa da olumlu bir adım.
Gülen'in iadesine varacak şekilde peşinin getirilmesi elzem. Ancak Mayıs 2013'ten itibaren ayrışan Suriye politikalarını işbirliği düzleminde buluşturmak için yoğun bir çaba gerektirecek.
Washington'un YPG politikasında sahici bir revizyona gitmesi lazım. Bu revizyon Ankara'yı tatmin ettiği ölçüde "İran'ın sınırlandırılması" dahil diğere Ortadoğu konuları masaya gelebilecek. Ama önce Menbiç'de mesafe alınmalı.
Ankara, Afrin operasyonundan taviz vermeyeceği gibi YPG'nin Menbiç'ten çıkarılacağı yönündeki sözün tutulmasını "normalleşme" mutabakatının ilk somut tezahürü olarak görüyor. Yani Menbiç konusu varılan mutabakat için bir turnusol kâğıdı işlevi görecek.
Hem güven tesisinde hem yeni ortak planlamalar yapabilme anlamında. Daha sonra, Fırat'ın doğusundaki YPG varlığı ve SDG'nin YPG'den arındırılması konusu değerlendirilecek.
Cenevre Süreci, Irak'ın toprak bütünlüğü ve diğer konular hep Menbiç'i takip edecek.
Suriye'de olası Türkiye-ABD işbirliğinin Rusya ve İran gündemi de yönetilmesi gereken gerilimler içeriyor. ABD'nin Türkiye'nin hem genelde hem de Suriye'de Rusya ile genişleyen işbirliğini sorun ettiği biliniyor.
S-400 ve Rus firmalarına yaptırımlar gibi konular da ikili çalışma gruplarının gündemine gelebilir. Dahası, Ankara, Moskova ile uzlaştığı alanlarda Washington'ın bozucu rolde olmasını kabul etmeyecektir.
Astana süreci, İdlib'de çatışmasızlık sürecinin yönetilmesi ve Afrin'e harekât yapılabilmesi Türk-Rus işbirliğinin sonuçları. Ayrıca, Rusya'nın atacağı yeni adımlar da Ankara- Washington "normalleşmesini" hedefleyebilir.
Demem o ki, "normalleşme" süreci zorlu olacak, ancak ikili ilişkileri toparlamak için bir umut ışığı belirdi.