Ankara-Washington hattında yoğun bir görüşme trafiği yaşanıyor. Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster'den sonra Dışişleri Bakanı Tillerson, perşembe günü Türkiye'ye geliyor. İki ülkenin savunma bakanları da bu hafta içi Brüksel'de görüşecek.
Karşılıklı açıklamalara bakılırsa hayli çekişmeli bir müzakere yürütülüyor. Washington hâlâ Zeytin Dalı operasyonunu sınırlandırmanın peşinde. TSK'nın Afrin merkezine girmesini engelleme ve YPG'yi kurtarma amacında. Görünen o ki, bir süre daha yüksek gerilim ikili ilişkileri terk etmeyecek.
***
Gerilimin temelinde
ABD'nin hatalı
Suriye politikasından vazgeçmeyerek YPG'ye desteğinde ısrarcı olması ve bu konuda Türkiye'yi ikna edebileceğini sanması yatıyor. Zeytin Dalı Harekâtı'nın Ankara için ne kadar hayati önemde olduğunu görmezden geliyorlar.
Suriye denklemine askeri anlamda en geç dahil olan ana aktörlerden biri olarak Türkiye, ne yazık ki sahada
NATO müttefiki ABD'yi karşısında buluyor. Gelinen aşama hayli tedirgin edici. Türk-Amerikan ilişkilerinin güçlü geçmişi ve NATO düzlemi 2013'ten itibaren şiddeti artan gerilimi tümüyle kopuş noktasına getirmedi.
ABD'nin Suriye'de sürekli Türkiye aleyhine aldığı kararlar müzakereye konu oldu. Ancak son niyetin açıklanması (YPG'den 30 bin kişilik sınır gücü kurma) bardağın taştığı andı. Mevcut durumun tedirgin edici olmasının iki ana nedeni var.
***
İlki, Trump yönetiminde hâlâ Türkiye'nin eleştirilerini gerekli ciddiyetle ele alma niyeti görünmüyor. CENTCOM patentli YPG politikası birkaç kozmetik değişiklikle dayatılmaya çalışılıyor. Anlaşılan, Washington'da Türkiye'nin stratejik önemini kavrayan realistlerin sözü dinlenmiyor.
Trump yönetimi ya Türkiye'yi kaybetmeyi önemli bir sorun olarak değerlendirmiyor ya da Türkiye'nin PKK-YPG ile mücadeledeki kararlılığını küçümsüyor. Böylece, hem Ankara'nın "
beka sorunu" olarak nitelediği YPG oluşumuna destek verebileceğini ve hem de Türkiye ile dost kalınabileceğini hesap ediyor. Ankara'nın dostluğunu kaybetme ihtimali satın alınmış ise fazla söze hacet yok tabii.
***
İkincisi, iki başkentin kendi yoluna bakabileceğini ve stratejik ortaklığı terk edebileceğini düşündüğü bir jeopolitik dönüşüm aşamasındayız. ABD'nin küresel sorumluluklarını terk etmeye başladığı, sistem içindeki meşruiyetinin azaldığı ve milli menfaatlerini (insan hakları ve demokrasi gibi) normlar paketi ile sarmalayamadığı bir dönemdeyiz. Ve müttefiklerinin Washington'un sorumsuzluğundan kendini korumaya çalıştığı yeni bir evredeyiz.
Daha önceki Washington- Ankara krizlerinin (1964 ve 1974) aksine bu defaki kriz, Soğuk Savaş'ın jeopolitik denklemi dışında gerçekleşiyor. Ve 2003 Irak krizinden de farklı olarak Türkiye sert gücüyle Suriye'de sahada.
Dahası, Türkiye, ABD'nin sınırlandırılması gereken düşmanlar olarak gördüğü Rusya ve İran ile işbirliği yürütebiliyor. Sovyetler'den hissettiği tehdide benzer bir Rusya algısı da yok. Türkiye kamuoyunda YPG destekçiliği sebebiyle "
düşman" algısı olarak ABD açık ara önde.
***
İşte Başbakan Yıldırım'ın, Başbakan Yardımcısı Bozdağ'ın ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun sert uyarıları ikili ilişkilerin geleceği için alarm zilleri olarak görülmeli. Umarım Tillerson, Çavuşoğlu'nun "
ABD ile ilişkilerimiz çok kritik bir noktada. Ya düzelecek ya tamamen bozulacak" açıklamalarına uygun bir dosya ile geliyordur.
Amerikan askerlerinin takdir ettiğim bir özelliği var. Emekli olduklarında empatileri artıyor ve ne yapılması gerektiğini daha iyi görüyorlar. NATO'nun eski Başkomutanı ve ABD Deniz Kuvvetleri'nden emekli Oramiral James Stavridis buna bir örnek.
PKK ile YPG'nin aynılığından hareketle Zeytin Dalı Harekâtı'nın haklılığını kabul eden Stavridis, NATO'nun bu operasyonda Türkiye'nin yanında olması gerektiğini söyledi:
"
Pentagon tüm kanallarını Türkiye'ye açmalıdır. ABD'nin bölgedeki en büyük stratejik önceliği Türkiye'nin NATO'da kalmasıdır. En basit anlamıyla NATO, Türkiye'nin ayrılmasını kaldıramaz."