Ankara'da son aylarda sesli- sessiz konuşulan kritik bir konu gün yüzüne çıktı. AK Parti 22 Mayıs'ta olağanüstü kongreye gidiyor.
Başbakan Davutoğlu kongrede aday olmayacağı için genel başkanlık ve başbakanlıkta değişim olacak. Zihinlerde iki soru var:
1- Ne oldu da Cumhurbaşkanı Erdoğan- Başbakan Davutoğlu ilişkisi bu noktaya geldi? Diğer bir deyişle, aynı dava ahlakına ve vizyona sahip iki siyasetçi arasındaki sorun neydi?
2- Bundan sonra AK Parti'de neler olacak? Yani, Erdoğan'ın stratejisi nasıl şekillenecek? Aslında ilk soruya verilen cevap ikincisini de açıklayacak.
Erdoğan ve Davutoğlu ilişkisindeki kırılmalar üzerine şimdiden çok şey söylendi. 2015'in başından itibaren bazı konularda anlaşmazlık olduğu konuşuldu.
Beştepe Külliyesi'nde kabine toplantısı yapılmasından en son bürokrasi atamalarındaki tıkanıklığa ve parti atamalarına kadar.
Önümüzdeki günlerde kişisel farklılıklar üzerinden hikâye edilen birçok anekdot işiteceğiz. Ancak meselenin özü büyük ölçüde mevcut siyasal sistemin krizine ilişkin.
Yani yapısal... Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki iktidarın paylaşımıyla irtibatlı. Aktörler arası ilişkilere dair kısmı kritik parçası değil. Hatta aksine AK Parti hareketi içinden gelen aktörlerin gösterdiği dava ve devlet adamı sorumluluğunun ikili ilişkilerdeki gerginlikleri yönetmede büyük payı olduğunu söylemeliyiz.
Erdoğan'ın Ağustos 2014'te doğrudan halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçilmesi önümüze üç seçenek koymuştu.
İlki, sembolik yanı ağır basan, icracı olmayan bir cumhurbaşkanı ve icracı/ güçlü başbakan.
Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanının "sembolik" olmasını beklemek makul değildi. Nitekim bunun olmayacağı da Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmeden açıkladığı "terleyen cumhurbaşkanı" nitelemesiyle belli olmuştu.
Erdoğan'ın siyasi çizgisi de, son yıllarda karşılaştığı meydan okumalar da bu seçeneğin imkânsız olduğunu gösteriyordu.
İkincisi, güçlü cumhurbaşkanı -görece güçlü başbakan formülüydü. Davutoğlu'nun 20 aylık başbakanlığı ikinci seçeneğin denenmesine karşılık geliyor. Bugün gelinen noktada bu seçeneğin de çalışmadığı anlaşıldı.
Üçüncü de şimdi önümüzde olan seçenekti: güçlü/ icracı cumhurbaşkanı- koordinatör/ görece zayıf başbakan formülü. Bu formül fiilen yarı- başkanlık sisteminin uygulanması demek.
Yeni başbakan bu kayıtla geldiğini bilecektir.
Erdoğan'ın yeni stratejisi ne olacak sorusuna gelince... İki ihtimal var:
Ya başkanlık sistemine geçişi arayacak bir siyasi hatta yürüyecek. Bunun için MHP içindeki krizin sonuçlarının görülmesi gerekir.
Ya da daha önce seslendirilen partili cumhurbaşkanlığı gündeme gelebilir. Türkiye tipi yarı başkanlık uygulaması olarak.
Önümüzdeki dönemde hükümet sistemi değişimi arayışı ve tartışmaları daha da hız kazanacak.
AK Parti Türkiye siyasetinde müstesna bir yere sahip. Başka partiler için bölünme ve büyük kavga sebebi olacak bir görev değişiminin bu olgunlukla gerçekleşmesi bunun yeni bir göstergesi. Hem de ANAP ya da DYP'de yaşananlarla kıyaslanamayacak bir hava ile...
Kuşkusuz bu geçişte AK Parti hareketinin kurucu lideri Erdoğan'ın siyasi maharetinin payı büyük.
2019'a kadar siyasetin ana mecrası olan AK Parti'nin yeni bir dönemi kucaklayacak sinerjiyle yoluna devam etmesi gerekiyor.