Muhaliflerinin gözünde AK Parti'nin birçok hatası var. Hatta saymakla bitmez. Liderinden başlayarak spesifik politikalarına kadar partinin hem performans hem de niyet sorgulaması yapılmakta.
Her gün bu sorgulamanın kaba ya da sofistike versiyonlarına tanıklık ediyoruz. "Erdoğan'a hakarette bugün" başlığı açanlar da var "şimdi İran'laşır mıyız sorusunu sormanın bir anlamı vardır" diyenler de.
"Cumhuriyet'i yıkıyorsunuz" suçlamasında bulunanlar da mevcut... Devletçiliği tahkim eden "dindar Kemalistler oldunuz" tanımlaması yapanlar da...
"Zihninizdeki İslamcı modeli korkmadan ikrar edin" çağrısının peşine "Ortadoğu'daki ve Türkiye'deki İslamcılık sizin yüzünüzden iflas etti" suçlamasını ekleyenler de bulunuyor. Bu eleştirilerin aynı konuda birbirine zıt suçlamaları içermesi de problemli görülmüyor.
Aslında bütün muhalif entelektüel eleştiriler derlenip toplanıp "İslamcı otoriterleşme" mottosu altında formüle ediliyor artık.
***
Son "
laiklik" tartışması da bu formülü pekiştirmek için kullanıldı. İslam -siyaset ilişkisini yeniden değerlendirmenin bir düzleminin ne kadar daraldığını görmüş olduk. Hem de
Türkiye'de artık dindar- laik ikilemesinin açıklayamayacağı zengin ve melez bir birikimin ortaya çıktığı göz ardı edilerek.
Bu durumu
Türkiye siyasetinin bütün kritik kavramlarının güvenlikleştirilmesi olarak niteleyebilirim. Demokrasi, laiklik ve özgürlük gibi üzerinde konsensüse varılan değerler karşı taraf için yeni suçlamaların malzemesine dönüveriyor.
***
Kamusal tartışmayı zehirleyen bu güvenlikleştirmenin iki boyutu var. İlki, aşırı siyasallaşmanın güncel harareti. Söz konusu hararet sosyal medyanın da serbestliği ile sürekli tekrarlanan büyük sıfatların terörünü üretti: "
İslamcı faşizm," "
diktatörlük" vs.
İkincisi, etiketlemenin, suçlamanın şehvetinde kaybolan muhalif entelektüel savrulma. İktidarı aşırı gözetleme altında tutan bu entelektüel savrulma bulduğu her malzemeyi çılgınca kullanırken AK Parti'nin siyasetin hep bir adım önünde olma sebeplerini analiz edemiyor.
Kendi ürettiği klişelere hapsoluyor. Ve muhalefet partilerini de AK Parti'yi yenemeyecekleri bir fasit daireye kilitliyor.
Daha fazla, daha sert siyasallaşma muhalefetin galip olacağı bir yarışma değil. CHP'nin sert kimlikçi Aleviciliğe savrulması, MHP'nin iç krizleri ile uğraşması ve HDP'nin kendini teröre destek konumundan çıkaramayan hali hep bu daha fazla siyasallaşma sarmalının sonuçları.
***
Elbette yaklaşık 14 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK Parti'nin de bu süreçte yüzleşmek zorunda olduğu maliyetler var.
Türkiye'yi yeniden inşa niyetinin sürekli sorgulanması bunun ilk örneği.
Başkanlık sistemine geçiş ve laikliğin yeniden tanımlanması gibi konularda dönüştürücü rolünün sınırlandırılma çabaları ise bir diğeri. Ve en önemlisi muhalif entelektüellerin AK Parti tecrübesini değerlendirirken "
reaksiyoner," "
hırçın" ve "
otoriter" bir ruh haline bürünmeleri.
Bahsettiğim muhaliflerin AK Parti iktidarını seçimlerle yenmesi mümkün görünmüyor. En azından 2019'a kadar.
Ancak AK Parti de muhalefetteki söz konusu "
entelektüel otoriter ruh hali" yüzünden kendi dönemini rasyonel bir değerlendirmeye tabi tutma zeminini bir türlü elde edemiyor. Çözüm sürecinden paralel yapıya, terörle mücadeleden Ortadoğu politikasına kadar.
1 Mayıs'ta yayına başlayan
Kriter dergisindeki yazımda belirttiğim gibi Türkiye'yi negatif olarak "
modelleme merakı," entelektüellerin yeni afyonu haline geldi.
Aşırı siyasallaşma ile bu yeni afyon birleştiğinde siyaset irrasyonel düzleme kayıyor. Bence, muhalifler için çıkış en azından dozu düşürmekle başlıyor.