Aralıklı yaptırdığım işitme kontrollerinden biri için Amerikan Hastanesi'ne gittiğimde (yaşlılık başa bela!), doktorum Ayşen Erdil'i tatlı bir telaş içinde buldum. Ayşen hanım ekolojiyle, ülkenin ve dünyanın çevre sorunlarıyla yakından ilgilidir. Bu kez de önümüzdeki hafta başlayacak olan Anadolu'yu Vermeyeceğiz eylemleri nedeniyle heyecanlıydı. Bana anlattı, sinema sanatçılarının katılmasını sağlamamı istedi. Ben de konuyu öncelikle siz okurlarımla paylaşmak istedim.
Ülkemiz, maşallah, bir ekonomik seferberlik içinde. Kentler gelişiyor, altyapı yatırımları artıyor, topraktan mantar gibi yepyeni siteler fışkırıyor. Anadolu da bundan payını alıyor: SABAH'ın şu günlerdeki Doğu'nun Dönüşümü yazı dizisinde belirdiği gibi, Doğu/ Güneydoğu illerinde de gerçek bir atılım var.
Ama Batı ve de kimi Doğu ülkeleri bu yoldan daha önce geçti. Ve bu hızlı yatırım eylemi içinde, kimi yanlışlar yapıldı. Bizim avantajımız, belki bu konuda biraz geç kalmamız. Böylece yanlışlardan ders alabilir, kimilerini önleyebilir, ayni hataları tekrarlamayabiliriz.
Daha önce de yazmıştım: örneğin Japonya, ünlü Japon Mucizesi'ni gerçekleştirirken doğasını hayli tahrip etti. Ama onun bir özrü vardı: bugün itibarıyla 130 milyonluk bir nüfusu 372.000 kilometrekarelik, üç bin ada üzerinde kurulu bir ülkede beslemeye çalışıyordu. Yani Türkiye'nin yarısı kadar bir ülkede iki misli nüfus!... Üstelik % 97'si adalarda toplanmış ve ikinci savaştan yıkılmış halde çıkan bir ülkede... Bunlar, o hatalar için mazeret olabilirdi. Ki o hataların cezasını hala çekiyor: en son atom santrali faciasında görüldüğü gibi...
Benzer biçimde, İspanya da o hızlı turizm hamlesi içinde kıyılarını dev otellerle doldurdu ve doğasını bitirdi. Böylece, 10-15 yıl öncesinden başlayarak, turizmde düşüş başladı. Çünkü kimse tatilini büyük kentlerdeki yapılaşmaya benzer bir dekor içinde geçirmek istemiyordu.
Şimdi... Güzel ülkemizde de benzer sorunlara mı yol açmalıyız? İnsanları üstüste kutu gibi evlere, turistleri beton yığınlarına mahkum mu etmeliyiz? Doğal dengeyi, tarih ve arkeolojiyi koruyan bir kalkınma modeli olamaz mı?
Bu yeni girişim, bunun için yürüyüşler öngörüyor. 2 Mayıs Pazartesi günü 9.30'da Taksim meydanında buluşuluyor, 10.00'da Galatasaray'da basın açıklaması yapılıyor. Ve sonra Ankara'ya doğru yürüyüşe geçiliyor. Bildiride şöyle deniyor: "Amacımız eşsiz Anadolu doğasının geri dönüşsüz bir şekilde zarar görmesine neden olan yatırım ve uygulamaların durdurularak, doğanın da birtakım haklarının var olduğunun kabul edilmesi ve bu hakların Anayasal güvence altına alınmasıdır. Bu insanları yürümeye iten, doğadaki yıkım karşında içine düştükleri çaresizliktir. Karadenizlisi, içinde dere geçen binlerce türküsünü ve yaşamını, Güneydoğulusu 10 bin yıllık geçmişiyle bugünkü uygarlığın temellerinin atıldığı Hasankeyf'i, Yörükler kucağında doğup büyüdükleri Toros dağlarını korumak için yollarda. Ege'nin efeleri, Trakya'nın romanları, İç Anadolu'nun alevileri, şehirlisi, öğrencisi ve daha niceleri... Hemen her konuda bölünen ve çatışan günümüz Türkiye'sinde, hepsi doğanın korunması için bir araya geldi ve birlikte yürüyor. Bu bir halk hareketidir. Hiçbir kurum veya kuruluşun güdümünde değildir. Yaşadığı coğrafyayla, doğasıyla, insanı ve diğer canlılarıyla barışık bir yaşam biçimi için yakılmış bir ateştir bu." İlgilerinize sunuyorum. Bilgi için: www.vermeyoz. net / yucel.sonmez@dogadernegi.org