İlhan Kesici... CHP İstanbul Milletvekili... Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenaze namazına katıldı... "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" diye soran imama, "Helal olsun" yanıtı verdi.
Ve... Sosyal medyada linç edildi.
Sürpriz mi? Hayır... Kesinlikle.
Dün... Sevgili İlhan Kesici'ye takıldık:
- Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçen herkes bir gün linci tadacaktır.
Kesici... Kah, kah, kah... Bastı kahkahayı.
***
Dün... Bugün
Süleyman Demirel'in cenazesi kaldırılıyordu... Evinde... Güniz Sokak 31'de.
İlhan Kesici, aldı mikrofonu eline ve başladı Kur'an okumaya... Dua etmeye... TV'lerde canlı yayınlandı.
Linç edilmedi... Zira;
O dönemde, "Millet İttifakı... Sosyal medya...
Cumhurbaşkanlığı adaylığı" yoktu.
İlhan Kesici, bugün, aynı şeyi yapsa... Kalabalık önünde Kur'an okusa... Vay haline.
***
Dersimiz demokrasi
Üniversitede... Siyaset bilimi derslerinde okutulur... Demokrasilerde, baskı grupları vardır:
İşçiler... İşverenler... Köylüler.
Köylü, eskiden baskı grubuydu... Büyük kentlere göç... Boşalan köyler... Köylünün, eski siyasi ağırlığı yok.
Buna karşılık... Esnaf önemli bir baskı grubu.
Ve... Eski Türkiye gerçeği... Asker, bir demokratik baskı grubuydu. Darbeler... Ödenen bedeller... Asker artık, baskı grupları arasında değil.
Günümüzde... Bir başka gerçek... Yükselen baskı grubu:
"Sosyal medya... Trol birlikleri."
***
Acı ama gerçek
İlhan Kesici... Dostumuz... 40 küsur yıllık.
Gençliğinde de, camiye... Cuma'ya... Cenaze namazına giderdi.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı iken de.
Devlet görevi ile yurt dışına çıktığında... Hangi ülkede olursa olsun... Cuma namazını ihmal etmezdi.
Milletvekilliği sürecinde de öyle.
Fakat... Acı gerçek... CHP'nin tabanında, orta katında, tavanında, "Dine... Camiye... Cemaate...
Cumaya... Cenaze namazına" soğuk bakan bir kesim var.
Sayıları belki pek de fazla değil... Ama sesleri... Gürültüleri... Etkileme güçleri hayli yüksek.
***
"Alkış" ve "Yuh"
Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenaze namazına katıldıktan sonra... İlhan Kesici, bir kesimden alkış aldı... AK Parti ve MHP'lilerden.
Bir kesimden ise "Yuh! Ne işin vardı orada?" tepkisi yağdı.
Eleştiride ölçüyü kaçıranı... Hakaret edeni... Mahkemeye vermek... Cevap yetiştirmek falan... Hayır... Hiçbirini yapmadı.
Eh ne de olsa, "Demirel okulundan" geliyor.
***
At izi... İt izi
Seçim havasına erken girilince... Zaten var olan gerilimin, yüksek tansiyonun daha da artması kaçınılmaz.
Ve tabii ki, trol savaşlarının da.
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki... At izi, it izine karışıyor... Gerçek kağnı hızıyla giderken, yalan jet hızıyla ilerliyor.
Günümüzde... "Yalan da olsa söyle... Hoşuma gidiyor" diyen bir kesim var.
Öyle olmasa... Ortalık böylesine, boş konuşan... Çok konuşan... Masayı yumruklayarak konuşanlarla dolup, taşar mıydı?
***
Sistemin gizli efendileri
Güçlü bir lobi... Trol birliklerinden çok farklı... Dün, bugün fark etmiyor... Her dönemde varlar... Yönetimlere yön vermeye çalışırlar.
Bunlar... Sözde aydınlar... Sözde, demokrasiye inananlar.
"Profesörün oyu ile Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'nın oyu bir mi?" diye soranlar.
Darbeli... İdam sehpalı konuşmalar, sosyal medya paylaşımları yapanlar.
Bu kafaya göre... Cumaya, cenaze namazına gidenin oyu, bir oy sayılmalı.
"Ordu göreve" diye pankart açanın ya da 15 Temmuz hain darbe girişimine, tiyatro gözüyle bakanın oyu, iki oy. Yetmez... Üç oy, dört oy sayılmalı.
***
Kara delik
Türk siyasetinin kara deliklerinden biri... Klişe kültürü.
Slogan... Ya da kafiyeli bir söz... Hazır kalıp.
Sosyal medyanın kâğıttan kaplanları neyse de, koca koca siyasetçilerin bile klişe kültürünün esiri olmaları... Gerçekten, siyasetin kara deliği.
***
Peder ne der, kader ne der?
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Bitmeyen senfoni.
İsteyen, istediğini, "açık açık belli eden" çok.
"İstemem, yan cebime koy" diyen... Umut içinde bekleyen... Daha çok.
Kemal Kılıçdaroğlu'nu adaylığa itekleyen de çok, aday olmasını istemeyen de.
Hani bir söz var ya... "Peder ne der, kader ne der?" Aynen öyle.
***
Zaman tünelinden bir anı
Kemal Kılıçdaroğlu, adaylığı gerçekten çok mu istiyor?
İstemesi doğal... "Böyle bir makam" istenmez olur mu hiç?
Yakın siyasi geçmişten... 1992'den bir anı.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın zamansız ölümü... Boşalan Cumhurbaşkanlığı makamı... Doğruyol Partisi'nde iki görüş vardı:
1. Cumhurbaşkanlığı liderimizin hakkı.
2. Ama... Çankaya'ya çıkarsa... Parti geri geri gitmeye başlamaz mı?
İşte o süreçte... Zonguldak Milletvekili ve Devlet Bakanı Köksal Toptan, bir sabah Süleyman Demirel'in evine gitti... Baş başa görüşme... Dedi ki:
- Efendim, Cumhurbaşkanı olmanızı elbette gönülden isteriz. Ama... Ya parti güç kaybederse... Bölünürse... Acaba, Çankaya'ya çıkmamanız daha mı iyi?
Demirel... "Sevgili Köksal" dedi... Kelimesi kelimesine:
- Cumhurbaşkanlığı, reddedilecek bir makam değil ki.
***
Bu pilav çok su götürür
Süleyman Demirel'in partisinin aritmetiği, Cumhurbaşkanı olması için yeterli değildi.
Kilidi açabilmesi için, anahtar gerekliydi.
Anahtar ise... Saygın bir siyaset ve devlet adamıydı: Erdal İnönü.
Bugün... Anahtar konumunda... İYİ Parti... Meral Akşener.
Ama... Dün, bugün... Her şey öylesine farklı ki.
Meral Hanım bir Erdal Hoca değil ki.
Ayrıca... Erdal Bey, Demirel'in koalisyon ortağıydı... Başbakan Yardımcısı idi... Süleyman Bey, İnönü'ye öylesine saygı ve itibar göstermişti ki...
Bitmedi... Merhum Özal'ın eşi Semra Hanım bile, daha eşinin cenazesi kalkmadan, "Demirel, Cumhurbaşkanımız olmalı" demişti.
Uzatmayalım... Bugüne noktayı şöyle koyalım:
"Cami... Cenaze namazı... Troller... Aday bolluğu... Beklentiler" derken... Bu pilav daha çok su götürür.