Bölgeyi gezdik... Şehirleri... Köyleri... "Rejimden kaçan" milyonlarca Suriyelinin yaşadıkları yerleri.
Buradaki insanların "dertleriyle" ilgilenen tek ülke var... Atatürk'ün güçlü ve modern Türkiye'si.
İnsanın haykırası geliyor... "Ey Biden!.. Ey Macron!.. Ey Merkel!.. Ey AB!.."
Ey!.. "Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar."
Ey New York Times!.. Ey Economist!.. Ey Le Figaro!.. Ey Berliner Zeitung!..
Nerelerdesiniz? Burada bir "insanlık dramı" yaşanıyor. Neden seyircisiniz?
***
Mercedes(!)
Binlerce motosiklet gördük... Kim bilir kaç model?
Otomobil ise tek tük.
Eski püskü... Hurda yığını... Ahı gitmiş, vahı kalmış.
Bir araç gördük... "Jeep-kamyonet" karışımı.
Suriyeli sürücüye göre... O, "Mercedes... BMV... Ferrari" değerinde.
Aracın farının altında... Ay yıldız... Türk bayrağı.
Bayrağımız... Bu coğrafyada her yerde... Motosiklette... Kamyonette... Markette... Evlerde.
***
Dürbünün tersi
Türkiye-Suriye sınırı 911 kilometre... Sınırda "Duvar yok ki... Üzerinde dikenli tellerin olduğu yüksek duvarlar bulunmuyor."
Savaştan kaçan Suriyeliyi, "Girmek yasaktır" tabelası ile durduramazsın ki.
Eğer Suriye'den "Yeni göç dalgaları... Hem de milyonluk dalgalar" gelmiyorsa, Türkiye'nin "Kuzey Suriye'ye, Afrin'e, İdlib'e" girmesi sayesinde.
Türkiye, "büyük göçü" orada durduruyor... Kontrol ediyor... Hatta yönetiyor.
Türkiye... Sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte "insanlık destanı" yazıyor.
Ama... Olaylara "dürbünün tersiyle" bakan o kadar çok ki... Kimler mi?
"İdlib'de, Afrin'de işimiz ne?" diyenler.
***
'Yukarıda Allah aşağıda Türkiye'
Suriyeli... Kucağında bir çocuk.
Yanında... Yine çocuk.
"Başka var mı?" diye soruyoruz.
"Evde 5 velet" diyor... Etti 7.
Çadırda oturuyorlarmış... "Bizim verdiğimiz çadırda." Briket eve geçmişler... "Bizim yaptığımız ev." Suriyeli... Tarlada, inşaatta çalışıyor... Koyun güdüyor.
Ve yatıp kalkıp Türkiye'ye dua ediyor.
İdlib Bölgesi'nde... Kiminle konuşsanız, "Türkiye" diyor, başka şey demiyor... Kendi yurdunda, Türkiye sayesinde yaşayabilen milyonlar...
"Yukarıda Allah, aşağıda Türkiye" diyen insanlar...
Yazı ile anlatılamaz... Gelip görmek şart.
***
At izi... İt izi
Bölgede, "Nereden beslendiği bilinmeyen" gruplar var.
Yardım malzemelerinin ihtiyaç sahiplerine gitmesini, "engellemeye çalışıyorlar."
"Yardım malzemesi bize verilsin... Biz dağıtırız" diyorlar.
Gerçekten, "dağıtacaklar mı?"
Yoksa, "satacaklar mı?" Ya da... Bölgedeki "terör örgütlerine" mi aktaracaklar?
Bu soruların cevabını kimse bilmiyor. Özetleyecek olursak... Bu coğrafya çok bilinmeyenli bir denklem... At izi, it izine karışıyor.
Kim yabancı istihbarat elemanı, kim terör örgütünün militanı, belli değil.
***
Dünya... Kaplumbağa hızında
İdlib... Oldukça geniş bir bölge... Dağınık.
Lokomotif sektör... İnşaat.
Türkiye... 4 bölgede "cami, okul, sağlık ocağı" yapıyor.
İnşaatı bitmiş, ibadete açık cami var... Recep Tayyip Erdoğan Camii.
Caminin bulunduğu Derhasan Bölgesi'ne gittik... Suriyeliler, duvarların üzerine tırmanmışlar... El sallıyorlar... Zafer işaretleri yapıyorlar... Yanlarına çağırıyorlar. Gittik... Sorunlarını dinledik.
"Doktor" bekliyorlar.
Hastane inşaatı Türkiye'den... İçindeki malzemeler "Dünya Doktorları Derneği'nden."
Doktorlar yine "Dünya Doktorları." Türkiye "üzerine düşeni" yapmış... Hastaneyi tamamlamış... Ama "Dünya" kaplumbağa hızında.
***
Kovid de ne?
Korona... Maske, mesafe... "Geçiniz."
"Aşı" mı dediniz?.. Onu da "Geçiniz."
İdlib'de... Suriyelilere "Kovid-19" konusunu açıyoruz.
"O da ne?" dercesine bakıyorlar.
***
Mustafa Şentop'a açık mektup
Sayın Meclis Başkanı'mız.
Yanınıza bir "heyet" alsanız... Her partiden milletvekillerini.
İçlerinde, "Afrin'de, İdlib'de işimiz ne?" diyenler de mutlaka olmalı.
"Oralara" gitseniz... Gezseniz... Görseniz.
Hem "Suriyelilere" hem de bölgede görev yapan "AFAD ve güvenlik güçleri mensuplarına" moral vermiş olursunuz... Milletvekillerimiz de "oralarda ne işimiz olduğunu" bizzat görürler.
Öneri bizden, takdir sizden.
***
Veda
Allahaısmarladık İdlib... Elveda Suriyeli garibanlar.
Türkiye sınırında... AFAD Temsilcisi Ercan Akar'a, Koordinatör Mehmet Yücelen'e, fotoğraflarımızı çeken Ahmet Seher'e ve bizi yalnız bırakmayan "güvenlikçilere" teşekkür ettik.
Sonra da... Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman ile Hataylı dostumuz Mehmet Ali Kuseyri'ye takıldık:
- En yakın hamam nerede?.. Reyhanlı'da mı?
Herkes gülmeye başladı.
"Gülmeyin" dedik:
- Üstümüz başımız toz, toprak... Un çuvalından çıkmış gibiyiz... Terimiz birkaç kez üzerimizde kurudu... Bizi ancak hamam paklar.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz