Öyledirler… İnsan hakları deyince söylemleriyle ortalığı yıkarlar. Demokrasi deyince mangalda kimseye kül bırakmazlar. Kadına şiddet deyince ilk sırada koşarlar. Ama tabii, hepsi lafta... Dün TÜSİAD'ın Genel Kurulu'nda Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'ı dinleseydiniz ne demek istediğimi daha net anlardınız. Demokrasiye vurgu yaptı, 1970'li yıllara atıfta bulundu, işsizlikten dem vurdu.
Sanki, bir gün önce haksız yere işine son verdiği Migros işçileri evinin önünde eylem yapmamışçasına bir konuştu ki… Ağzım açık dinledim. Neden şaşırdığımı anlatayım. 85 gündür Migros depolarında eylem var. Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-SEN) üyesi 30'a yakın işçi işten atıldı.
Önce yıldırma politikası olarak evlerinden kilometrelerce uzakta depolara sürülmüşler. Sonra ücretsiz izne gönderilmişler. İşçiler ihtar çekince, pandemi sürecinde işten çıkarma yasağının "istisnası" olan ve çalışanların kabusu haline gelen Kod 29'la işten atılmışlar. (Bu madde öyle lanet bir şey ki… İşçinin İş Kanunu'nun 25. maddesinin ikinci bendinde sayılan 'Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller' sergilediği gerekçesiyle iş akdi feshediliyor. Patronlar işçiye ne kıdem ne ihbar tazminatı ödüyor. Beş parasız kovulan işçi işsizlik parasından bile yararlanamıyor. Hatta yüz kızartıcı bir suç işlemiş gibi bir daha da iş dahi bulamıyor)
Sendika başkanı Murat Bostancı ile konuştum. Anadolu Grubu'ndan da taşeron firmalardan da bir muhatap bulamadıklarını söylüyor. Seslerini duyuramayınca eylemlere başladıklarını anlatıyor. İşçiler, hemen hemen her gün Migros depolarında, Anadolu Grubu'nun holding binası önünde toplanıp açıklama yapıyorlar. Migros marketlerinde 'kasa kilitleme' eylemine başvuruyorlar. Önceki gün Tuncay Özilhan'ın evinin önünde açıklama yapmaya kalkınca gözaltına alındılar. Bugün yine Özilhan'ın evinin önünde eylem yapacaklarını söylüyorlar.
Peki tek Migros'ta mı eylem var?
Hayır, elbette…
Barsan Lojistik'ten Arvato'ya, Ekmekçioğulları Grubu'ndan Döhler'e, Cargill'den Oral Ambalaj'a, Dardanel'e kadar birçok fabrikada Kod 29 maddesine sığınarak işçiler çıkarıldı. Bildiğim kadarıyla, Çalışma Bakanlığı bazı fabrikalara müfettiş gönderip işçilerin mağduriyetini önlemeye çalıştı. Fakat, bu yeterli olmuyor. İşverenlerin Kod 29'u suistiimalinin önlenmesi, SGK'nın Kod 29'la işten çıkarmaları sıkı bir şekilde denetlemesi, işverenin beyanlarına ispatlama yükümlülüğü getirmesi gerekiyor. Yoksa bu patronlar işçilerin hepsini kara listeye alır!
***
AĞZI OLAN KONUŞMASIN!
Nasıl oldu, ne için oldu, hangi amaçla oldu, bilmiyorum. Ama pek de iyi olduğu söylenemez.
Ne mi geveliyorum.
Son günlerde hangi TV'yi açsam, hangi ekonomi kanalına baksam, hangi ajansı tarasam önüme bir danışmanın ya da filanca kurulun üyesinin açıklaması düşüyor. Onlara bir de milletvekilleri eklenince, başıboşluk görüntüsü alıp başını gidiyor.
İsim isim saymaya gerek yok.
Danışmanlar da kurulların üyeleri de vekiller de Merkez Bankası'nın faiz politikasından girip, rezervlerden çıkıyorlar. Tabii, o kadar çok konuşunca kimi zaman bir denilen diğerini tutmayabiliyor!
Belki kötü niyetli değiller. Kendilerince bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Fakat ekonomi belirsizliği de sevmez, bu dağınıklık izlenimini de… Zira, her kafadan ses çıkması piyasanın ateşini söndürmediği gibi daha da tepki çekiyor hatta kafa karıştırıyor. Üstelik, ekonomide yaratılmaya çalışılan belirsizliği giderecek muhataplar belli… Bırakalım, Merkez Bankası Başkanlığı'na yeni atanan Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu ya da Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan gerekli açıklamaları yapsın.
Emin olun, bazen susmak iyidir.
Az konuşan kınanmaz!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz