Merkez Bankası başkanlığı değişiminden sonra başlayan çok da ekonomik temeli olmayan dövizdeki hareketlenme durmuşa benziyor. Borsa da işler bir miktar yoluna girdi. Tahvil ve CDS cephesinde de... Piyasanın rayına oturmasında yerlilerin epeyce katkısı oldu. Hem borsa hem kurda…
Bundan sonra ne olur?
Yabancı yatırımcıların 15 Nisan'daki Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) öncesinde yeniden kur ve borsada bir hareketlenmeye girişeceklerini, Türk iş dünyasının da yüksek faiz şikâyetlerini dinleyeceğimizi söylemek herhalde kahinlik olmaz. Peki her PPK öncesinde döviz kuru ve borsada aynı şeyi mi yaşayacağız?
Elbette, finansal piyasalar istikrar kazanıp, enflasyon düştükçe, faizlerin aşağı gitmesi kaçınılmaz. Ama bunlar bir taraftan gerçekleşirken de alternatif yöntemler düşünülemez mi?
2010'larda hayatımıza giren yeni kurtulduğumuz faiz koridoru karmaşasına geri dönmekten bahsetmiyorum. Misal, pandemi sırasında dünyadaki bazı merkez bankaları çeşitli uygulamalar geliştirdi. Avrupa Merkez Bankası bunlardan biri… Piyasa beklentileri doğrultusunda faiz oranlarını değiştirmiyor belki ama da Uzun Vadeli Refinansman İşlemleri'nin şartlarını kolaylaştırıyor. Orada uygulanan faiz oranlarını düşürüyor. Keza İsrail Merkez Bankası'nın da bankalar için hedefli krediler programı var. Finansal kuruluşlar, küçük ve mikro işletmelere vermeleri koşuluyla daha düşük faizle fonlanıyor. Türkiye'de de pandemi döneminde Merkez Bankası özellikle ihracatçılar için benzer bir program uyguladı. Bunları kalıcı hale getirmek mümkün olamaz mı? Yatırıma-üretime ayrı fonlama faizi düşünülebilir mi?
LEVİS 501'CİLER ÖLÜYOR!
Yeni bir dünya düzeni geliyordu. Pandemi geçişi iyice hızlandırdı. 5 yıl önce 'Yemeğini robotlar getirecek', 'Davaya e-duruşmadan katılacaksın', 'Ofise gitmeden çalışacaksın' deseler birçoğumuz 'Yok yahu!' derdik. Şimdi bunların hepsi bizim gibi 1990'larda Levi's 501 almak için birbiriyle yarışan ya da ilk açıldığında kravatla McDonald's kuyruğuna giren nesil için normalleşmeye başladı. Ama yine de bazı şeyleri hâlâ garipsiyoruz.
Mesela, neyi mi?
Twitter CEO'su Jack Dorsey'in paylaştığı ilk tweet'e 2.9 milyon dolar veren Sina Estavi'yi… Kendisi 'akıllıca bir yatırım' diyor.
Belki de haklı!
Eski Apple CEO'su Steve Jobs'un doldurduğu iş başvuru formu, açık arttırmayla ikinci kez satılmadı mı? Hatırlayın, 1973'lerde doldurdulan form ilkinde 175 bin, sonra 220.4 bin dolara alıcı buldu. Jobs'ın kartviziti 6.259 dolara gitti. Bill Gates'in su içtiği şişe 20 bin dolar etti. Olmaz demeyin… Yeni kuşak kendi kültürünü yaratıyor. Belli ki, onların duvarlarını 'Mona Lisa, Yıldızlı Gece, Çığlık' değil Jobs'un kartviziti, Dorsey'in tweet'i süsleyecek.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz