Akaretler'deki sergi mekanları her zaman çok işlevsel geliyor bana. Denize yakın, biraz sohbet ve yemek molası vermeye imkan tanıyan, tıpkı bir komşuluk ilişkisi gibi çat kapı girilebilen yerler çoğu... Bu nedenle özellikle oradaki işleri takip etmeye çalışıyorum. Nisa Taşyar Savaş'ın sahibi olduğu Vision Art Platform'daki yeni iki sergi bu nedenle dikkatimi çekti. Galeri mekanının üç katına yayılan iki yeni sergi var bu günlerde... Jacqueline Roditi'nin Günün En Güzel Saati ve Şile Nur Alev'in Ötede Bir Şey Yok isimli kişisel sergileri 22 Temmuz'a kadar sanatseverleri bekliyor.
Art Vision içeri girdiğiniz andan itibaren sizi sıcacık ve samimiyetle karşılayan bir galeri. Jacqueline Roditi'nın Günün En Güzel Saati sergisinde ise yazın, sıcaklığın ve şefkatin güzelliğine eşlik eden tanıdık alanlar ve anıları çağrıştırırken, beklenmedik anlarda ortaya çıkan tekinsizliklere, çelişkilere kapı aralıyor. Giriş ve birinci katta bu sergiye gezdikten sonra üst kata çıkıp Şule Nur Alev'in Ötede Bir Şey Yok isimli kişisel sergisine teslim edin kendinizi. Sanatçı düş/zihin mekanlarını ilk kez izlediğimiz Here You Are!dan Non Plus Ultra!ya doğru sadeleşen, Core serisi ile parçalara ayrılarak, titiz detaycılığı ve kalemi ustalıkla kullandığı desenleri ile bizi yeni düş mekanlarına davet ediyor. İki sergi de 22 Temmuz'a kadar galeride ziyaretçilerle buluşacak.
YALNIZLIK KONSEPTİ...
Biraz sergilerin detaylarına inelim isterseniz; İsmini sanatçının yazdığı ve henüz yayınlamadığı kitabından alan Günün En Güzel Saati sergisi, kitabın son sayfasıyla başlıyor. Roditi'nin görsel anlatımı, belki de bu sebepten sıklıkla şiire yaklaşıyor ve sanrı ile gerçeklik arasında bir manzara ortaya koyuyor. Sanatçının alışılagelmiş zamanın dışında duran fotoğrafları, bizleri aşina olduğumuz saatlerin uzayarak aktığı yürüyüşlere çıkarıyor. Zamansız çöl, gökyüzü, göl, yol manzaralarına; gündeliğin zamanında yaşayan iç içe geçmiş şefkat dolu bedenler, anlar eşlik ediyor. Sanatçı sergide yer alan video yerleştirmesinde, deniz imgesini kesitler halinde sergileyerek, çoklu olasılıkların ve karmaşanın dışarıdaki varlığını ve içerideki yalnızlık döngüsünü anlatmak için kullanıyor. Denizin üzerinde farklı yansımalar ve kaotik sesler görüntünün anlık yitimiyle bir anda kesilerek, dibe dalma, içe dönme ve kalp sesi gibi bir uğultuya bırakıyor yerini. Tendeki çiller, denizin üzerinde dağılan beyaz dalgalar, gökyüzündeki yıldızlar, su ve ışık yansımaları bizi yaşananlar ile düşlenenler arasında çelişkiye düşürüyor. Zamanı ve zemini kaydırarak gerçekliklerini sorgulatıyor. Ve beklenmedik bir anda, bazen kan, bazen içimize doğru bakan bir göz bizi uyandırıyor.
Diğer kattaki sergi ise ismini Cebelitarık boğazının iki yanındaki Herkül Sütunları'nda yazan, gemilere daha uzağa yelken açmamaları için bir uyarı olarak yazılmış olduğu iddia edilen Non Plus Ultra!dan ödünç alıyor. Rönesans döneminde antik felsefenin düşüncenin ilerlemesi üzerindeki boğucu etkisinin bir metaforu olarak benimsenen kavram latincede "Daha ötede, ileride hiç birşey yok" anlamına geliyor. Mükemmellik, gelinecek son nokta anlamlarını cesur bir şekilde üzerine giyinen işler ile Non Plus Ultra / Ötesi Yok!ta sanatçının son bir yıldır ürettiği işler ile birlikte Here You Are ve Core serileri yer alıyor. Şule Nur Alev, Non Plus Ultra!da küreyi üst başlıkta bir mekan olarak sunarken, mekân ve kişisel hafıza arasındaki ilişkiyi konu edinerek zihin haritaları ve mekanları kurguluyor. Hafızanın kendini dışa vurduğu rüyalardan, şehirlerden habitat ve mimari parçalar gravür detaycılığında yaptığı düş mekanlarında yer alıyor. Kendinize bir sanat molası alın ve iki sergiyi de ziyaret edin bence.