Son zamanlarda medyada çıkan yanlış bilgilerden dolayı süt içmekten korkar hale gelerek toplumumuzda sütü bırakan birçok kişi oldu. Bu giderek de artıyor. Erken ergenliğe sebep olduğu, kalp krizi riskini yükselttiği, kolesterolü arttırdığı gibi bilgiler kafaları karıştırıyor. Doğanın bize sunduğu, insanların da güvenle içmeleri gereken bu kalsiyum deposu yiyecekten insanları mahrum bırakan bilgiler gerçekten doğru mu? Peki, süt doğası gereği gerçekten zararlı mı? Gelin bilimsel bilgiler ışığında bunun doğru olup olmadığına birlikte bakalım.
Kalp hastalığı riskini azaltıyor
Plos Medicine'de yayımlanan yeni bir araştırmada kanlarında sütte bulunan yağ asit seviyeleri yüksek olanlarda kalp-damar hastalıkları riskinin düşük olduğu gösterildi.
Çalışmada, sütte bulunan pentadekanoik asit (PDA) ve heptadekanoik asit (HDA) ve trans yağlardan trans-palmiteloik asit (TPA) dediğimiz yağ asitlerinin kandaki seviyeleri daha yüksek olan kişilerde kardiyovasküler hastalık riskinin daha düşük olduğu belirtiliyor.
Süt ve süt ürünlerinin ve genel olarak da doymuş yani hayvansal yağların kalp hastalıkları riskini artırdığı ve bundan dolayı da bunların kısıtlanması, hatta hiç tüketilmemesi gerektiğini savunanların sayısı hayli fazla. Oysa araştırmalar dikkatle incelendiğinde bu hastalıkların toplam yağ miktarıyla değil, yağın türü ve kaynağı ile alakalı olduğu açık ve net olarak ortadadır. Süt ürünlerinden doymuş yağ alımının artmasıyla düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) yani kötü kolesterolün artırması beklenirken, yeni klinik çalışmalar, bu etkilerin süt ürünlerinin türüne ve işleme yöntemlerine bağlı olarak farklılık gösterdiğini ortaya koyuyor. Yapılan çalışmalarda, toplam süt ürünleri tüketimi ile kalp hastalıkları riski arasında hiçbir ilişki bulunamamıştır; süt ürünlerindeki yağ miktarından ziyade süt ürünü tipi yani sütün tam yağlı ya da az yağlı olması önemlidir.
Vitamin deposu
Süt ürünleri yüksek biyolojik değere sahip hayvansal protein içermesi nedeniyle kas ve kemik dokusu için esansiyel bir besin grubu konumundadır. Fakat daha önemlisi kemiğe yüksek biyolojik değerde geçebilen kalsiyum ve fosfor içerirken; bağışıklık için gerekli çinko B1, B2, B6, B12 ve niasin vitaminleri açısından iyi kaynak olarak yer aldığını görmekteyiz. Ayrıca sütün yağında yüksek oranda A ve D vitaminleri de bulunuyor. Süte rengini veren ise iki değerli bileşen mevcut. Sütün yağlı kısmında bulunan karotenoidler sarımsı rengi verirken sütün doğal yapısında bulunan B2 vitamini ise floresan rengi veriyor.
Süt kalsiyumu kalsiyum karbonat formundadır ve hali hazırda hem fosfor hem de D vitamini içerdiği için kemiklere kolay geçebilen en iyi kaynak besindir. Unutmayın bitkisel kaynaklı kalsiyumun günlük kalsiyum ihtiyacımızı karşılaması çok olanaklı değil. Ve süt ürünlerine göre biyolojik yararlılığı da biraz daha az. Bu sebeple kemik ve diş sağlığı için süt beslenmenin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Güçlü kemikler için birebir
Sağlıklı kemikler için akla gelen ilk besin grubu kalsiyum içeren gıdalar diyebilirim. Kalsiyum yeterli miktarda alınmadığında, vücut kandaki kalsiyum dengesini sağlamak için kemiklerdeki kalsiyumu kullanır. Kalsiyum gereklidir fakat tek başına yeterli değildir. Kalsiyumun diğer mineraller ve vitaminlerle birlikte alınmasıyla oluşan sinerjik etki, kemik kalitesini artırmada daha etkili olur.
Kemik sağlığı için kalsiyum alımı kadar emilimi de önem taşır. Besinlerle alınan kalsiyumun ancak yüzde 50'si emilir. Kalsiyum ve fosfor birlikte çalışan önemli iki mineraldir, fosfor ile kalsiyum birbirlerine eşit miktarda alındığında emilimleri artar. Süt yüksek biyolojik değere sahip kemiğe geçebilen kalsiyum ve fosfor açısından zengin olduğu için kemikler için en doğru besin diyebilirim. Ancak şunu da söylemekte fayda var. Her şeyde olduğu gibi sütün de fazlası zarar.
Süt tüketimi fazla olanlarda kemik kırıkları artabiliyor. 100 bin kişiden fazla kişide yapılan çalışmada günde üç bardaktan fazla süt içen kişilerde kalça kemiği kırığı riskinin yüzde 60 daha fazla olduğu görülmüş. Bu nedenle günde bir su bardağı olacak şekilde süt içmenizi öneriyorum.
Diyabetin önlenmesinde etkili
BMJ Open Diabetes Research & Care isimli dergide yayımlanan yeni bir araştırma ile tam yağlı süt ürünlerinin sanılanın tam aksine metabolik sendrom, hipertansiyon ve tip 2 diyabet riskini azalttığı belirtildi. Araştırmada günde iki porsiyon süt ve süt ürünü tüketmenin metabolik sendrom riskini yüzde 24; diyabet riskini 11 ve hipertansiyon riskini yüzde 12 azalttığı gösterildi. Süt proteinlerinin sindirilmesi sonucu açığa çıkan amino asitler ve biyoaktif peptitler sayesinde mide boşalmasını geciktirerek insülin duyarlılığını arttırıyor ve daha düşük tokluk kan şekeri seviyelerine neden olarak diyabetten koruyor.
Erken ergenliğe sebep olmuyor
Sığır somatotropini (bST) olarak da bilinen sığır büyüme hormonu (bGH), süt üreten ineklerin hipofiz bezinden salınan doğal bir proteindir. Bazı mandıra üreticileri, ineklerinde süt üretimini artırmak için bu hormonun rBST adı verilen sentetik versiyonunu uygular. Bazı ebeveynler, eklenen bu büyüme hormonunun çocuklarda erken ergenliğe neden olabileceğinden endişe duyuyor.
Ancak ABD Gıda ve İlaç İdaresi ve Dünya Sağlık Örgütü, sütteki yapay büyüme hormonunu birkaç nedenden dolayı güvenli kabul ediyor ve erken ergenliğe sebep olmadığını ifade ediyor. Birincisi araştırmalar, hormon eklenmiş sütteki ve hormonsuz sütteki toplam büyüme hormonu miktarının yaklaşık olarak aynı olduğunu gösteriyor. Ayrıca sütün pastörizasyonu sırasında bu hormonların yüzde 90'ı yok ediliyor. Kalan eser miktarlar, bağırsakta aktif olmayan parçalara sindiriliyor. Yani bu hormon ineklere özgüdür ve insan üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
Bu nedenle sütteki hormonlar erken ergenlik için geçerli bir açıklama değildir. Ancak çok yeni yayınlanmış bir çalışmada, normal sütün erken ergenliği etkilemezken, şeker ilave edilmiş paketli meyveli sütlerin erken ergenliğe sebep olduğu görülmüş.
1 bardak süt 5 saat tok tutar
Süt; elzem yağ asitleri, yağda eriyen vitaminler ve enerji için önemli bir kaynak oluşturmanın yanı sıra CLA dediğimiz konjuge linoleik asit gibi yağ yakıcı bileşenleri içeriyor. Süt, yağ dokusunun küçülmesini sağlayan konjuge linoleik asit sayesinde zayıflamayı kolaylaştıran süper bir besin diyebilirim. Ayrıca içerdiği kalsiyum sayesinde safra asitlerini bağlayarak sindirilen yağ miktarını azaltarak ve dışkı ile yağ atımını arttırarak zayıflamaya destek oluyor.
Kanada'da yapılan çalışmada iki yaşından sonra tam yağlı süt içmeye devam eden çocukların aşırı kilolu veya obez olma olasılığının yüzde 40 daha az olduğu belirtiliyor. Süt ayrıca zengin protein içeriği sayesinde midenin boşalma süresini uzatıyor, acıkmayı geciktiriyor. 1 bardak süt açlık duygusu hissettirmeden 5 saat boyunca tok tutuyor.
Süt şekeri olan laktoz, açlıkta kullanılan glikojen depolarına destek sağlayarak vücudun enerji ihtiyacının karşılanmasında, ayrıca sütün bileşimindeki yağın da mideyi uzun sürede terk etmesi nedeniyle tokluk duygusunun uzun sürmesinde etkili oluyor.
Bitkisel kalsiyum yeterli değil
Yapılan çalışmalar kalsiyum içeriği zengin bitkisel kaynaklı yiyeceklerin maalesef günlük kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında süt gibi uygun porsiyonlarda tüketilemeyeceğini bizlere gösteriyor. Örneğin kalsiyumdan zengin brokoliyi günlük kalsiyum gereksinimini karşılamak için günde 16 kâse kadar yemek gerekiyor. Kişi bu porsiyonu tüketse dahi bitkisel kaynaklı kalsiyumun kemik sağlığını, süt ürünleri gibi koruyabilecek fonksiyonel bir besin öğesine sahip olamaz. Çünkü bitkisel kaynaklı yiyeceklerdeki kalsiyum emilimi sütteki kalsiyumun emilimi kadar yüksek değil.
Kanserden koruyor
New Scientist dergisinde yer alan araştırma günde bir bardak sütün, erkeklerde sıkça rastlanan kolon kanserini önlediğini ortaya koydu. ABD ve Avrupa'da toplam 534 bin kişi üzerinde yapılan 10 farklı araştırmada, sütteki yüksek orandaki kalsiyumun, başta kolon kanseri olmak üzere, sindirim sisteminde görülen birçok kanser türünü önlediği ortaya çıkarıldı. Çalışmanın sonuçları Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından da yayımlandı. Sütte bol miktarda bulunan kalsiyum, hücrelerin aşırı çoğalmasını engelliyor ve bu etkiden dolayı kanserin oluşumunu önlüyor.