Rutin hayatta her türlü stres ve sıkıntı, yenilen ve içilenler mide sağlığını etkiliyor. Özellikle yaz aylarında mide şikayetleri daha çok artıyor. Reflü, gastrit, hazımsızlık gibi mide hastalıklarıyla başa çıkabilmek için beslenme en önemli tedavi diyebilirim. Yemek yendikten sonra yenilen yiyeceklerin mideden, yemek borusuna ve ağza geri gelmesiyle baş gösteren reflü pek çok kişinin ortak sorunu. Özellikle yemek borusunun altındaki mide geçişinde bulunan kapının çalışma bozukluğundan kaynaklanıyor. Buna ek olarak midenin boşalımının iyi olmaması veya mide çıkışında, midenin boşalmasını engelleyecek bir daralma olması reflüye neden oluyor. Şişmanlık, reflü riskini arttıran etmenlerden biri olduğundan dolayı, reflüsü olan bireylerin ideal kilolarında olması önem taşır. Kilolu bireylerde karın dışı ve içindeki yağ kütlesinin mideye baskı yapması sonucu mide içi basınç artar ve yiyeceklerin geriye doğru kaçışı daha fazla söz konusu olur. İlerleyen reflü ses kalınlaşmasına, nefes darlığına, öksürüğe ve demir eksikliği anemisine de neden olabilir. Geç teşhis, tedavi edilmemiş ve gerekli beslenme düzeni oluşturulmamış reflüler, zamanla gastrit ve çeşitli barsak hastalıklarının oluşma riskini arttırabilir. Reflünün birden çıkan bir hastalık olmadığını söylemeliyim. Midede şişkinlik yaratacak kadar yiyecek tüketme, hızlı yemek yeme ve kemer takmak gibi mide basıncını arttıracak tüm aktiviteler yemek borusu kanserine kadar ciddi etkileri olan hastalığı tetikler.
ŞEKERDEN UZAK DURUN
Şeker ve şekerli yiyeceklerin azaltılması tedavide birinci kural olmalıdır. Tüm meyveli, sütlü ve hamurlu olan tatlıların beslenmede azaltılması, glisemik indeksi düşük yiyeceklerin yani saflaştırılmamış tahılların az oranda yenmesi sağlanmalıdır. Böylece çeşitli karbonhidratların sindiriminde pankreastan salgılanan enzimin az salgılanması ile bağırsakta gaz oluşumu engellenip midede basıncın artmasının önüne geçilerek reflü oluşumu veya hastalığın ağır semptomları da engellenmiş olacaktır. Aşırı yağlı, kızartma ve kavurma yöntemiyle pişirilmiş besinler, pastırma, sucuk, sosis gibi işlenmiş et ürünleri, kereviz, lahana, karnabahar, mandalina, greyfurt, limon, portakal, kahve, çay, asitli içecekler, çikolata, acılı baharatlar, turşu, sirke, kuru baklagiller hassasiyeti artırabilir.
İYİ ÇİĞNEMEK ÖNEMLİ
Yemekleri koyu kıvamlı hazırlamak ve tüketmek mide basıncının düşmesini sağlar. Koyu kıvamlı çorba, sebze ve kuru baklagilleri süzerek yemeye dikkat edin. Ayrıca yiyecekleri iyice çiğnemek ciddi önemli bir beslenme davranışı. İyi çiğnenen yiyecekler hazımsızlığı ortadan kaldırır, mide boşalmasının zamanında olmasını sağlayarak midede basınç dengeleyici göreve yardımcı olur. Bu nedenle her lokmanızı en az 30 kere çiğnemenizi öneririm. Alt özafagus sfinkter basıncını düşürüp reflüyü tetiklediği için sigarayı hayatınızdan uzaklaştırın. Az az sık sık beslenmeye, bir anda fazla yemek yemekten veya uzun süre aç kalmaktan kaçınmaya özen gösterin. Yemek yerken sıvı alımı azaltın, sıvı tüketimini öğün aralarına taşıyın. Çok sıcak veya çok soğuk besinler tüketilmeyin.
HAZIMSIZLIĞA KARŞI DİYET
Son yapılan çalışmalarda bazı kısa zincirli karbonhidrat türlerinin kısıtlandığı bir diyet türü olan düşük FODMAP (fermente edilebilir oligosakkaritler, disakkaritler, monosakkaritler ve polyoller) diyetinin hazımsızlık semptomlarının kontrolünde etkili olabileceği bildirilmiştir. Bu karbonhidratlar ince bağırsaklarda çok az miktarda emildiklerinden bağırsaklarda şişkinlik ve rahatsızlıklar meydana gelebilmektedir. O nedenle hazımsızlığı olan kişiler soğan, sarımsak, brokoli, bezelye, pırasa, karnabahar, enginar, armut, karpuz gibi yüksek FODMAP içeren besinlerden uzak durmalıdır. Portakal, çilek, ananas, ıspanak, taze fasulye gibi düşük FODMAP içeren besinlerin tüketimi hazımsızlığa çözüm olacak diyebilirim.
Mukoza dediğimiz tabaka, midenin yüzeyini mide asidinden korumak için vardır. Bu tabakanın iltihaplanması, normalde tükettiğiniz besinlerin mideye zarar vermeye başlamasına sebep olur. Mide ağrısı, iştahsızlık, bulantı ve kusma gibi belirtilerle kendini gösteren gastrite Helicobacter pylori adı verilen bakterinin neden olduğu enfeksiyonlar, stres, besin zehirlenmeleri, aşırı baharatlı besin tüketme, sigara ve alkol kullanımı neden olabiliyor. Mide hastalıkları ve beslenme tamamen birbiriyle bağlantılı iki konu. O nedenle gastritinizi tedavi etmek için öncelikle beslenmenizi düzenlemeniz gerekiyor.
YOĞURT, GASTRİTİ ÇÖZER
Gastrit diyetinde Helicobacter pylori bakterilerini yok eden yiyeceklerin düzenli olarak tüketilmesi önerilir. Bu amaçla ev yapımı yoğurt, lahana turşusu, tarhana gibi probiyotikler tüketilebilir. Brokoli içeriğindeki maddelerle, sarımsak geniş spektrumlu antibakteriyel özellği ile Helicobacter pyloriyi öldürücü etkiye sahiptir. Ek olarak araştırmalarla zencefil, elma sirkesi, zerdeçal, kekik kızılcık suyu, ananas, yeşil çay, havuç ve pancar suyunun hem gastriti iyileştirdiği hem de mide bulantısı, mide ağrısı, yanma, şişkinlik ve mide ekşimesi gibi belirtileri hafiflettiği bulunmuştur. Az az, sık sık beslenme bu hastalıkta oldukça önemli. Tek seferde fazla su içmek sizi rahatsız edebilir bu nedenle yudum yudum su için. Baharatlı, kafein içeren, yağlı, salçalı besinlerden uzak durun. Asit miktarı yüksek limon, portakal gibi meyvelerden uzak durun. Elma sirkesi, limon suyu, balzamik sirke gibi salata soslarını kullanmayın.
HAFTANIN BESLENME BİLGİSİ
İlki; meyve yerken yanına proteinli bir besin tüketmek gerekir. Çünkü proteinli yiyecekler karbonhidratın emilimini yavaşlatarak kan şekerinin yükselmesini önler bilgisidir. Hem zayıflama hem de diyabet diyeti için ara öğünde karbonhidratlı bir yiyecek yanına proteinli besin yersen kan şekeri yükselmez bilgisi koca bir yanlıştır. Mesela meyve yanına süt, yoğurt veya ayran koymak gibi bir beslenme planı gereksiz fazla yemeyi teşvik etmekten öteye gidemez. Karbonhidratların emilimini dirençli nişasta, elma sirkesi gibi besinler yavaşlatabilir proteinli yiyecekler değil. Proteinler, karbonhidratların emilimini yavaşlatmaz diyabet ve hipoglisemisi olan hastalarda karbonhidratlı yiyeceklerin yanına protein eklemek hipoglisemiyi önlemez. Zayıfla diyetinde de diyabet diyetinde de porsiyonunda taze meyveyi tek başına yiyebilirsiniz.
Öncelikle Kalsiyumun emilimi için yiyecekteki kalsiyum fosfor oranı ve D vitaminin bulunması önemlidir. Süt ürünlerinde emilimi maksimuma çıkaran kalsiyum fosfor ideal olan 2:1 orana sahiptir, kemiklere kolay geçebilen kalsiyum karbonat şeklindedir ve D vitamini de içerir. Bitkisel besinlerinde D vitamini bulunmadığı gibi, kalsiyum fosfor oranı ideal oranda değildir ayrıca bitkisel besinlerin yapısında bulunan fitat ve okzalat gibi öğelerle kalsiyum ile birleşerek suda çözünmeyen tuz yapar dolayısıyla emilimi azaltır. Bu sebeple bitkisel besinlerdeki kalsiyumun emilimi düşüktür. Günlük kalsiyum ihtiyacının en iyi kaynakları süt, yoğurt, peynir, kefir ve ayrandan alınan kalsiyumdur. Dereotu, badem, maydanoz gibi bitkisel yiyecekler günlük ihtiyaca küçük bir katkı sağlar.