Yazmayan gazete, duyurmadık televizyon kalmadı ama yine de tekrarlayayım; Türk Standartları Enstitüsü, lahmacunun harcında daha önce yüzde 25 oranında olması gereken kırmızı et miktarını yüzde 35'e çıkardı. Ülkemizde yılda 3.5 'milyar' adet satıldığı açıklanan lahmacunun fiyatının artacağı da olumsuz bir ayrıntı olarak haberlerde yer aldı.
Bu haberleri okurken, "Acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum? Yoksa bu müjdeyi coşkuyla bizlere aktaranlar bu ülkede yaşamıyorlar mı?" diye aklımdan geçirdim. Zira alıştıra alıştıra kıymanın yerini kuyrukyağı, soğan ve acı bibere bırakıp, sonuçta lahmacunu tümüyle terk ettiğini, lahmacun yiyen de, yemeyen de biliyor. Ben çok güvendiğim bir iki kebapçı dışında lahmacun yemeyi çoktan bıraktım. Bu değişikliğin, etsiz lahmacuna şimdi daha fazla para ödeyecek olmamız dışında bir yenilik getirmeyeceğini söylersem, kahin sayılmam.
Türk halkı içinde et bulunması gereken ürünlerin etsiz versiyonlarını kolayca bağrına basıyor. İşbilir bir girişimci çiğköftenin 'etsizini' fast food zincirine dönüştürdü. Firmanın şube sayısını 703'e ulaştırması sanırım bu alanda bir Türkiye rekoru. Etsiz çiğköftenin başarı sırrı, baştan dürüst biçimde sadece bulgurla hazırlanmış olduğunun ilan edilmesi ve maliyetten et çıkınca köftenin çok ucuza satılabilmesi.
Birkaç yıl önce saygın marketlerde satılan bir taze kaşar markası dikkatimi çekmişti. Kilosu bir litre sütten daha ucuza satılıyordu. İnternette dolaşan yazılardan içinde bir damla süt bulunmadığını öğrendim. Büyük market zincirleri kendi mağazalarında satılan bu ürünlerin standartlara uygun olduğunu araştırma zahmetine katlanmıyor, tüketiciyi kaderiyle baş başa bırakıyorlardı
Geçende araştırdım. Kapsamlı ve doğru uygulanırsa, gıda güvenliği konusunda en iddialı ülkelerle bile yarışabileceğimiz bir et ve et ürünleri tebliği yürürlükte. Burada döner ve köfte için şu ibare dikkatimi çekti: "Üretimlerinde et kaynaklı olmayan proteinler, nişasta ve nişasta içeren maddeler ile soya ve soya ürünleri kullanılamaz." Araştırmayı sürdürdüm. Piyasada serbestçe satılan et katkılarından birinin özellikleri şöyle sıralanıyordu:
Bununla, "yüksek oranda yağ eklenmesi gerçekleştirilebilir. Hamburgerlerin pişirilmesi sırasında shrink (küçülme) problemini engeller. Ürünü daha az yağlı hissettirirler. Hazır kıymalarda, özellikle beyaz etten üretilen kıymalarda rahatlıkla kullanılabilir."
Görüldüğü gibi hileli döner ve köfte üretimi için örneğin tavuk eti gibi yağsız malzemeye aşırı yağ ya da soya unu ilave ederek çoğaltacak ucuz katkı malzemesi serbestçe internet üzerinden pazarlanabiliyor. Türkiye'nin önde gelen gıda mühendislerinden Prof. Dr. Artemis Karaali'nin de internette "Bize neler yediriyorlar, neler!" başlıklı bir yazısı karşıma çıktı. Özetle uygulanan hilelerden bazılarını buraya aktarıyorum: "Baharata kiremit tozu koyan da var, yoğurda bebek bezi jeli koyan da. Sütlerden kendi yağı alınıp yerine bitkisel yağ ilavesi. Süt ve süt ürünlerine su tutucu olarak nişasta ve jelatin katılması. Beyazlaştırmak için titanyum oksit ilave edilmesi ve soya katılması. İçinde bozulmayı önleyici antibiyotik kullanımı.. Bulgura boya ilavesi.. Zeytini karartmak için demir katılması.
Konunun uzmanı böyle diyorsa, bu yazıyı daha fazla uzatmanın anlamı yok. Sadece bir hususa dikkat çekmek istiyorum; Türkiye'de irili ufaklı 135 bin civarında işletme var. Büyük bölümü İstanbul'da faaliyet gösteren bu işletmelerin layıkıyla denetlenmesine eldeki kadrolar yeterli değil; cezalar da caydırıcı olmaktan uzak. Söz gelimi Çin'de süt ürünlerine melamin katan bir şebekenin idam edildiğini okudum. Bu kadar ağır cezayı desteklemeye dilim varmıyor ama biz tüm tüketicilerin meydanı boş bulan hilekarların elinde birer potansiyel idam mahkumuna dönüştüğümüzü de aklımdan çıkaramıyorum.