Türk halkının zekâsı sınır tanımıyor, tanımaz da... Sigara yasağı başlayalı şurada kaç gün oldu? Gerçi hemen yasağı denetleyecek, gönüllü gönülsüz 'tim'ler kuruldu. 'Kamu alanı' tartışması misali, neresi 'açık', neresi 'kapalı' tartışmasının sonu gelecek gibi değil. Bu arada yasağı delme çalışmaları da hemen her gün bütün hızı ve şiddeti ile sürmekte. Pencere kenarına oturup vantilatöre karşı sigara tüttürenler mi istersiniz, iki hortumun birinden dumanı çekerken ötekinden dışarı üfleyen mi? İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy'un, yakın bir dostuna içkiyi bırakması için ettirdiği yemin de Türk halkının zekâsını bir kanıtı değil midir? Mehmet Akif, zamanın komiserlerinden Muhittin Kutbay'dan bir daha meyhaneye ayak basmayacağına dair söz alır. Fakat daha 48 saat geçmeden Kutbay'ın verdiği söz tehlikeye düşecektir. İki gün sonra Kutbay, Mehmet Akif ile buluşup Nurettin Paşa'nın sarayına gidecektir. Bu sırada İzmir'den, hatırını kıramayacağı bir dostu gelir İstanbul'a... İşte bu dostu, Kutbay'a hem verdiği sözü hem de saraya gidişini unutturacaktır. Dostu, Bodrum'dan ailece tanıştığı, ilk gençlik arkadaşı Mehmet Niyazi'dir. Arkadaşını bekâr odasına götürmek istemez, fakat "Mehmet Akif bana yemin ettirdi, meyhaneye ayak basamam," da diyemez. Laleli'ye geldiklerinde arkadaşına, "Sen şimdi Kumkapı'da Bulgarın Meyhanesi'ne git; beş dakika sonra ben oradayım," der. Arkadaşının soru sormasına fırsat bırakmadan da Aksaray'a doğru hızla yürür. Muhittin Kutbay'ın anlatımına göre, "O zamanlar, şimdiki gibi otomobil bolluğu olmadığından, İstanbul'da nakil vasıtalarından biri de şehrin muhtelif yerlerinde posta kuran, sürücü beygirleridir. Aksaray'da Horhor Caddesi'nin başlangıç noktası, günün ve gecenin her saatinde, emre amade küheylan bulunduran önemli bir at istasyonudur." Kutbay, oradan aldığı kır bir ata atladığı gibi Kumkapı'nın yolunu tutar. Arkadaşı, meyhanede bir pencere kenarına oturmuş Kutbay'ı beklemektedir. Kutbay, atı ile pencereye yaklaşır, "Hava güzel," der, "bahçede içelim..." Meyhanenin yan tarafında, manzarası iç açıcı olmasa da bir bahçe vardır. Masa, hemen bahçeye kurulur. At üzerinde yapılan hazırlığı izleyen Kutbay, her şey tamam olunca arkadaşına seslenir: "Kadehleri doldur!" Arkadaşı şaşkınlık içindedir. "İnsene attan," der. "İnemem," diye cevap verir Kutbay, "hem bak atın boyu ile masa eşit..." Arkadaşı şaka yaptığını sanmaktadır. Birinci kadehleri yuvarladıktan sonra arkadaşı yine sorar: "Peki, niye attan inmiyorsun?" "Meyhaneye ayak basmamaya yemin ettim de ondan!" diyecektir Kutbay...
NOT DEFTERİ:
*İthaki Yayınları, Kemal Tahir'in bütün yapıtlarını yayımlamayı sürdürüyor. F.M.Ekinci takma adıyla yazdığı Mayk Hammer'ları da yayımladı. Bu vesileyle Körduman romanını bir kez daha okudum ve Fethi Naci'ye hak verdim. Fethi Naci, Büyük Mal üzerine yazdığı eleştirisine şöyle başlıyor: "Sevgisizliğin romancısıdır Kemal Tahir." Gerçekten de Körduman'da kimse kimseyi sevmiyor. Bütün tipler olumsuz. Olumlu tek tip, romanın kahramanının ağabeyi, ki onun da adı var, kendisi ortada yok. *Başta Halil İnalcık olmak üzere tarihçiler Osmanlı devletinin kuruluşunu tartışıyor. Bir katkı da en yaşlı 'komunist'lerden Rasih Nuri İleri'den: "Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in ismi Osman değil ve kendisi Müslüman değil. Osman Bey'in asıl ismi ise Ataman Bey ve Şamanist. Şeyh Edebali'nin etkisiyle Müslümanlığı kabul ediyor; Ataman oluyor Osman. Zaten bütün Avrupalı da Osmanlılar için Ottoman kelimesini kullandı. Ottoman, Ataman'dan türeyen bir kelimedir." *Görgü tanıkları sustuğu zaman, efsaneler başlar. (İlya Ehrenburg)