Emek sinemasından ses çıkmıyor ve kimse bunu hayra yormuyor. O bilirkişi denetimi ne oldu, karar ne zaman çıkacak, salonun akıbeti ne olacak, bilinmiyor. Tıpkı AKM veya Ayazağa gibi. İstanbul'un kültür yaşamı üzerine bir kara bulut çöktü, bir türlü gitmiyor. Geçen hafta İKSVSinema Festivali danışma kurulu olarak toplandığımızda, söz yine Emek'e geldi. Herkes üzgündü, Filmekimi Emek'siz yapılacaktı, herhalde nisan ayındaki festival de. Ve çoğu, sinemaya kazma vurulacak günlerin yakın olduğuna inanıyordu. Bense umudumu hâlâ koruyorum. Bu güzelim salonu, İstanbul'un en eski ve en güzel sinemasını yıkma cinayetini kimsenin işlemeyeceğine hâlâ inanıyorum. Ve iş işten geçmeden, bir kez daha haykırmak istiyorum: Emek kalmalı ve korunmalı. O AKM'ye de, Ayazağa'ya da benzemez. AKM'den çok daha eskidir, daha ortada olmayan Ayazağa ile de kıyaslanamaz. O salonda sayısız kuşağın binlerce anısı birikmiş, duruyor. O salon, salonların Pera Palas'ı. Onu nasıl koruyup yeniden Beyoğlu'nun kalbinde hayata döndürdüyseniz, aynı şeyi Emek'e de yapın. Bunu yalnız benim ve bizim anılarımız açısından söylemiyorum. Mimar, şehirci, İstanbul âşığı vb. kimliklerle de söylemiyorum. Ama biraz da sizin adınıza, sizin için söylüyorum, sevgili yöneticilerimiz. Çünkü Emek'i yıkarsanız, vebali büyük olur. Ve bu enkazın altında sizler de kalabilirsiniz. Yaptığınız onca iyi iş unutulur, bu kalır. Benden bir kez daha söylemesi...