Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Oradan Azrail gibi mi görünüyorum?

Çok sevdiğiniz, kader birliği ettiğiniz biri, sizden en fazla ne isteyebilir? Umudun tükendiği noktada onu huzura kavuşturmanız için ısrar ederse, size Azrail mi denir? Meryem ve Ceylan’ın zor sınavı...

Birinin hayatına son vermek, ona biçilebilecek en büyük ceza mı? Düşmanlıkta son nokta mı? Affı olmayan günah mı? Yumuşatmanın âlemi yok; düpedüz öldürmekten bahsediyoruz. Dev vahşet mi? Haksızlıkta, hadsizlikte zirve mi? Canını alıyorsunuz, ötesi yok, öyle mi? Her zaman değil galiba. Birinin hayatına son vermek, onun yakın bilerek ve anlayacağınızı düşünerek, yapmanız için size yalvardığı son bir 'güzellik' de olabiliyor. Rica. Yardım eli. Kurtuluş umudu. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'ın son bölümünde tam da bunu gördük: Handan (abla/yenge) uğradığı saldırıda omuriliği parçalanmış, boynundan aşağısını hissetmez vaziyette hastanede yatıyor... Bağlı olduğu makineden ayrılmış, bilinci yerinde ama sadece o kadar...
Meryem'le Ceylan'ı yanına çağırıyor ve ikisinden, birilerinden talep edilecek en zor şeyi istiyor: Tekrar makineye bağlanma durumunda onu geri döndürmemelerini... Bunu niye onlardan istiyor? Sevdiği, aynı kaderi paylaştığı, hallerinden anladığı ve onların da karşılıklı duygular içinde olduklarını bildiği için. Kendilerini onun yerine koyup hislerini anlayacakları için. Şartları değiştiremediklerine göre, huzura kavuşmasına yardım etmeleri için.
Anlaşılır bir durum mu? Çok.
Peki umudun tükendiği noktada, gitmeyi kendi imkânlarıyla beceremiyorsa başkasından rica edebilir mi insan? Böylesine devasa bir vicdan yükünü/kararını ömür boyu taşımasını bekleyebilir mi birinden? Hem de en yanı başındakinden?
Peki o en yanı başındaki için bunu yapmak bir sadakat ifadesi midir, ihanet göstergesi mi? Can almak, hayat kurtarmaktan daha büyük özveri gerektirebilir mi? İnsan sevdiği birini, tam da sevdiği için öldürebilir mi?
Meryem ("Oradan Azrail gibi mi görünüyorum?") ve Ceylan'a ("Güçlü diyelim") kolay gelsin. Allah kimseyi böyle imtihan etmesin.

DİZİLERDE 'NORMAL' KADIN YOK MU?
Yerli dizilerde çok çeşitli kadın karakterler görüyoruz: Cefakâr anneler, kalpsiz kaynanalar, kıskanç kızkardeşler, fettan baldızlar, kazıkçı yengeler... İyiler, kötüler, içinde icabında bir fenalık kıvılcımı çakabilen iyiler, vicdanı arada ziyarete gelen kötüler... Siyahlar, beyazlar, griler... Şımarık salon kadınları, güçlü köy kadınları, becerikli ofis kadınları... Masumlar, mağdurlar, mağrurlar, mazlumlar... XXL gözlü, XS bedenliler...
Peki 8 Mart haftasında sorabilir miyiz acaba: Hâlâ niye 'normal kadın' yok dizilerde? Nedir 'normal kadın'?
Sabahları kirpikleri rimelli uyanmaz. Fönü bozulur. Evde mütemadiyen topukla dolaşmaz. Yatak örtüsünün üstüne uzandığında çizmelerini çıkarır. Terlik diye bir şey vardır ve bu ülkede kadınlar evde terlik giyer!
Sabahları pejmürdedir. Odasından tam takım giyinerek çıkmaz. İşten eve yorgun gelir. Kafaya taktığı birileri olur. Hayatı rejim yaparak ve bozarak geçer. Misafirini sokak kapısından kendi geçirir.
İster evli olsun ister bekâr, ister genç olsun ister yaşlı, zengin veya fakir, kariyerli ya da işsiz, tatlı veya sevimsiz fark etmez; kadınların etrafında hemcinsleri olur. Sadece tek bir tane arkadaşları değil; ahbapları, akrabaları, komşuları vardır. 'Normal kadın' yalnız duramaz. Erkeksiz yaşar, kadınsız yaşayamaz!

'İSTİSMAR' DEMEK HAFİF KALMIYOR MU?
Hayat Şarkısı'nda canavar Cem'in Hülya'ya ettiği... Karadayı'da Savcı Turgut'un Ayten'e yaptığı... Fatmagül'ün Suçu Ne'de şımarık züppelerin gencecik köylü kızına reva gördüğü... Analar ve Anneler'de kâbus bir babanın, oğlunun evleneceği kıza yaptığı... Suskunlar'da cezaevi gaddarlarının, hem küçücük çocuklara hem de düğünden kaçırdıkları geline ettiği... Ne o? Tecavüz.
Bugün Dünya Cinsel İstismar ile Savaşma Günü. Meselenin esası zaten çok korkunç, yetmezmiş gibi bu ifade biçimi de ayrı ifrit edici bence: 'İstismar' kelimesi böyle feci bir eylem/durum için fazla hafif, fazla masum kalmıyor mu?
Birinin iyi niyetini kötüye kullanma demek istismar. Defalarca borç alıp, paranız olmasına rağmen hiçbirini ödemezseniz, karşınızdakinin iyi niyetini sömürmüş olursunuz. Elbette ki kötü bir şey ama bunu tecavüzle bir tutacak kadar delirmedik herhalde. Nasıl oluyor da her ikisi için de 'istismar' kelimesini kullanıyoruz o zaman?
'Tecavüz', olayın vahametini doğrudan veriyor mu, veriyor. 'Taciz'e bakarsak, gündelik dilde, geniş bir yelpazede, yoğun biçimde dolaşımda: Telefonu 10 kere çaldıran, hemen açmaz/geri aramazsak tekrar tekrar arayan olunca ne diyoruz genellikle? Aaa, ama bu da resmen tacize vardırdı işi! Azıcık üstümüze gelen, hemen 'mütecaviz' oluveriyor.
Bu dil, cinsel tacizin ciddiyetini saçma bir şekilde bozmuyor mu peki?
'İstismar' kelimesine dönersek, neredeyse 'iyi niyet'ten ayrı düşünülmeyen bir sitem sebebi sanki: Bir iyi var; kalbini, evini, bahçesini, bütçesini yüce gönüllülükle açıyor... Bir de kötü var; bu iyi kalpli, fedâkar, nezaketli, bonkör insanın kıymetini bilmiyor. Hep dahasını isteyerek onu sömürüyor. Suiistimal ediyor iyi niyetini, istismar ediyor. Kötüye kullanıyor. Bize de kınamak düşüyor.
Peki başına 'cinsel' koyduk mu, kâfi mi? Bir müdür, bir dede, bir öğretmen, bir 'şeker veren', küçücük bir çocuğun külodunu aşağı indirdiyse, bu o çocuğun iyi niyetini kötüye kullanmak mı şimdi sadece?
Böyle diyerek, daha söylerken hafifletmiş olmuyor muyuz olayı? Madem Dünya Cinsel İstismarla Savaşma Günü bugün... Savaşa bazen kelimelerden de başlayabiliriz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA