Geçtiğimiz hafta sonu Ege'nin tatlı bir kasabası, cennet değil cinnetti. Alaçatı Ot Festivali demek bir şey ifade etmiyor. Alaçatı Ot Savaşı, Alaçatı Ot Muharebesi o. Bu yıl yedincisi yapıldı, bizim de dördüncü gidişimiz. Festivalin de milletin de çıldırmasını yıl be yıl yaşadık sayılır. Bu yıl tezgâhlardaki otlarda azalma, buna karşılık çörek börek ve el işlerinde çoğalma, insanlardaysa adeta üreme vardı!
TEZGAHLARDA OTLU BAKLAVA
Arapsaçı, ısırgan, yabani kuşkonmaz... Tezgâhlara yaklaşan, ot da görebiliyordu aralarda. Ama böreğin, sarmanın, mücverin, zeytinyağlıların ve hamur işlerinin haddi hesabı yoktu. Otlu baklava da yapmışlar hatta ama fazla deneysel. İlgili ilgisiz herkes ota merak salmıştı. "Şimdi enginar hengisi, şevketibostan hangisi?" 40'larında bir kadının, pazarcıya bunu sorduğunu da duydu bu kulaklar. Hadi arapsaçıyla dereotunu karıştırabilirsin de, enginar o ultra dekoratif haliyle kimle yarışabilir Allah aşkına? Fakat o şekilsiz şevket, tezgâh popülaritesinde enginardan geri kalmıyordu maşallah. Gayet fotojenik, çiçek gibi enginar dolmalarının yanında, tanıdıklarının kısaca 'Şevket' dediği bu çiğken albenisiz ama pişince leziz arkadaş, sanki bir karakterdi. 'Profesör Şevket' diye satıyordu pazarcılar ve koca bir Louis Vuitton bavulla taşındığını da gördü yine bu gözler... Louis Vuitton demişken... Alaçatı'nın en şaşırtıcı taraflarından biri Hacımemiş'ti. Köşe Kahve'nin önünde kilit olunmasına alışığız da, Hacımemiş'in hali ne öyle? Evvelki seneye kadar eski usül bir kahve, birkaç mütevazı tasarım dükkânı ve ülkenin en tatlı eskicilerinden Pop dışında boş sokaklarında köpeklerin dolaştığı Hacımemiş mahallesi, tamamen uçmuş. Yeme içme mekânları bir yana, markalar, markalar, markalar... Kısmet by Milka'nın pembe altınlarından girin, Fornasetti'nin tabaklarından çıkın...
DUTLUK DEĞİL MARKALIK
Rue 1387 misal, benzerlerine ancak yurtdışında rastlayacağınız türde, aşırı zevkli bir vintage mağazası. İzmir'in Levanten ailelerinden Arcas'ları duymuş olabilirsiniz. Bernard Arcas'la evli olan Funda Arcas'ın ağırlıklı olarak Paris ve Londra'dan topladığı her bir parça yıkılıyor, dükkânın bütünü neredeyse nefes kesecek. Louis Vuitton'un ilk sandıklı modellerini toplayarak başlamış bu işe Funda Arcas. Biz de mahallenin yukarısında şevketibostan dolu Louis Vuitton bavulunu gördükten biraz sonra girdik Rue 1387'ye. "Buralar hep dutluktu" demek için 50 yıl geriye gitmek gerekmiyor, beş yıl yeter. İyi mi, kötü mü tartışılır ama sonuç şöyle: Hacımemiş dutluktu, şimdi markalık!
AKÖZ UÇURTMA MÜZESİ
Bazı soyadlarını telefonda kodlamadan anlatmak imkânsızdır. Sırf telefonda da değil, sözlü olarak hep sorun demektir bazısı. Tecrübeyle sabittir, Çintay onlardandır. On yıl yazdığım rahmetli Radikal gazetesinde, sonunda bir de 'A.' vardı. Değerli eşim, bana soyadının ancak tek harfini verebilmiş olmasıyla dalga geçerdi hep. 'Nur Çintay Anokta' diye posta gelmişliğini unutamam; biri okumuş, diğeri yazmış belli ki! Nurçin Tay ile Nurçin Tayaköz, yıllar boyu postadan çıkan klasiklerdendir. Bir de Çitayako vardır, harfler düşmüş, yer bitmiş, sonuçta Japon koca bulamadım demem! Arkamdaki iki genç adam: "Abi yaa ne ayak bu kırkayak gibi!" Babadan gelme Çintay'ın peşinde bir de kocadan ilave Aköz yazılı kimliğimde. O sebepledir ki bu müze, ekstra ilgimi çekti. Hayır, kayınpeder değil sadece soyadı benzerliği. Ama Mehmet Naci Aköz'ü hiç tanımadan takdir ettim. Üsküdar Belediyesi Mehmet Naci Aköz Uçurtma Müzesi, Türkiye'de türünün ilk ve tek örneği. Dünyanın ise 18 uçurtma müzesinden biri. Türlü renk ve desenle dolu bir dünya. Sadece çocukların değil doğacı, maceracı anne-babaların da delireceği bir yer. Bahar gelmişken, gökyüzünde salınan renkli bir uçurtmaya kayıtsız kalmak her daim olanaksızken... İlk fırsatta gidip gezmeli. Sonra da feyz alıp sahaya çıkmalı.