Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

İhtiyaç molası

Dildeki kabalıktan, düşüncesizlikteki kalabalıktan bunalmışken, neyse ki nefes aldıran teneffüsler var. İstanbul’daki Film Festivali, Alaçatı’daki Ot Festivali işte onlardan. Peki ya diğer ihtiyaç molası? Şehirlerarası yolculuk, insanı ‘burun pudralama’ konusunda da zenginleştiriyor

Geçtiğimiz pazarın yıldızı, ünlü İtalyan şef Cristina Bowerman'ın elinden çıkan sığır dili pastırmasıyla yapılmış sandviçti. Michelin yıldızlı ve kısa pembe saçlı şef, İtalyan pişisi ve köftesi de yaptı ama dilli sandviçi, memleketinden getirdiği özel 'Senapata' hardalıyla, bir numaraydı, Rahmi Koç Müzesi'ndeki Restoran Haftası etkinliğinin de pek çoğumuzun dilinde en iz bırakanıydı... Dil, önemli. Tatmaya, yutkunmaya, sesleri organize etmeye yarayan bir et parçası değil sadece. Derdimizi anlatmamıza yarayan iletişim aracımız da aynı zamanda. Sürüyle 'dilli' tabir, deyim, dile pelesenk olmuş söz var Türkçe'de. Dil cambazının ağzı çok laf yapar. Bir tık ötesi dil otu yemiştir, yani gevezedir. Bazen onca dil dökmek fayda etmez. Dilimizde tüy biter, usanırız, yine de olmaz. Arada dilini tutmak icap eder. Kimi zaman da dilinin ucundadır, çıkmaz bir türlü. Hayvanların, çiçeklerin dilinden daha iyi anlar bazımız. Dilinin altındaki baklayı çıkarmanın gastronomiyle hiç alakası yoktur. Dilden dile dolaşmak, içeriğine göre iyi de olabilir kötü de ama dile düşmek hiç tercih edilmez. Lakin ne yapsanız da 'diline virt eden' birinin dilinden kurtulamazsınız. Dil belası, boşboğazların başına çok açar. Dil sürçmesi sinir eder, çoğu da savunulduğu kadar masum değildir. Dil uzatmak fenadır. Dilin kemiği yoktur. Bazısının dili bir karıştır ya da pabuç kadar... Kimi diliyle sokar. Dili kılıçtan keskin olanlar vardır. Dili zifir olanlar bir de: Çok acı, gönül kırıcı laflar edenler...

DİLİN İNCELİKLERİ
Dilinin cezasını çeksin istersiniz. Dilini eşekarısı soksun, dili ensesinden çekilsin, denir böylelerine. Dil dalaşı, yorar. Hâlbuki insan bu mevsimde sadece bahar yorgunluğu istiyor. Düşüncesizliğin, hadsizliğin, nezaketsizliğin dile olan yansımalarına maruz kalmak istemiyor. Gündelik hayatta da, 'gündemik' durumlarda da daha incelikli, daha düzgün bir lisan hasreti çekiyor. Neyse ki bu yorgunluğu üstümüzden atmamıza, taze nefesler almamıza aracı olan teneffüsler de var. İstanbul Film Festivali şahane bir yaşta: 35. İKSV'ye yine minnettarız, bize hep farklı pencereler açıyor. Bu yılki dövmeli yaklaşıma bayıldım. Ruhlarında iz bırakan filmleri bedenlerine de kazıyanların hikâyeleri de fotoğrafları da çok çarpıcı, çok akılda kalıcı. Bayıldığım bir başka şey de açılış filmi 'Midnight Special'ın hem Beyoğlu Atlas hem de Kadıköy Rexx'te gösterilmesi oldu. Berlin'de Altın Ayı için yarışan bu ilginç fantastik gerilimi, trafik gerilimi yaşamadan, süslenip püslenmeden, gözlüklerimi takıp eski mahalle sinemasında izlemek. Açılış daveti olmaması biraz zorunluluktan tabii ama rahatlığını da yadsıyamayız! Ege'de baharın resmi açılışı anlamına gelen Alaçatı Ot Festivali'nin ise yedincisi düzenleniyor bu hafta sonu. Şevketibostandan enginara, bakladan çağlaya, ebegümecinden arapsaçına, yeşillere doyma fırsatı demek bu. Her adımda bir lokma tekniğiyle tezgâhlar arasında kaybolmak, sonra yüzünü güneşe çevirip kahvelerde yayılmak... İyi gelecek.

ELİNİZİ YIKADINIZ, YA SONRA?
Restoranda, AVM'de, belki şehirlerarası bir mola yerindesiniz. Tuvalet alışkanlıklarınız, sizi siz yapan en temel özelliklerinizden. Peki kimsiniz? İnsanlar üçe ayrılır: Tuvalete, lavaboya, WC'ye gidenler. Ama insanlar genellikle ikiye ayrılır: Yolu soranlar ile ne hikmetse eliyle koymuş gibi bulanlar. Kapıdaki kadın ve erkek işaretlerini mümkün değil ayırt edemeyenler ile en uçuk, en bulmaca olanını bile şıp diye kavrayanlar. Girerken sifonu çekenler ile çekmeyenler (Çıkarken demiyoruz; insan olan zaten çeker çıkarken). İçerde ses çıkarmaktan ve bunun dışarıdan duyulmasından ölesiye korkanlar ile pek de önemsemeyenler. Klozet kapağını kapatanlar ile açık bırakanlar. İkiye ayrılır insanlar, evet: Kabini kapalı görse de ikna olmayıp zorlayanlar ile sakince bekleyenler. Kapıyı yumruklayınca içerden bir cevap, öksürük almasına rağmen ısrardan vazgeçmeyenler ile iş bitince zaten dışarı çıkıldığını bilenler. Çantasını yere koymakta hiçbir çekincesi olmayanlar ile ölse de bunu yapamayacaklar. Makyaj malzemelerini lavabonun yanına dizip umumi tuvaleti hemen hususileştirenler ile en fazla saçını düzeltenler. En belirleyici olanlardan: Çıkışta elini yıkayanlar ile yıkamayanlar. Sabun kullananlar ile kullanmayanlar. Su dökerek armatürü de çalkalayanlar ile diğerleri musluğun (ya da sıvı sabunun/ köpüğün) numaracı bir 'gözü' varsa buna derhal uyananlar ile çaresizce debelenip sinirlenenler. Pekiiii... Ellerinizi yıkadınız. Duruladınız. Sonra ne yapıyorsunuz? Kuruluyor musunuz? Kurutuyor musunuz? Ya da şöyle soralım: Kâğıt havlu mu kullanıyorsunuz sonrasında? Yoksa ısı ve rüzgâr veren o alete mi açıyorsunuz avucunuzu? Kâğıt havluyla silmek, ellerinizdeki bakterileri yüzde 45-60 oranında azaltıyor, kurutucuya tutmaksa yüzde 225 oranında artırıyormuş, iyi mi? Bu yazıyı yersiz ya da zamansız mı buldunuz? İki günlük şehirlerarası yolculuk, insanı dolduruyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA