Okurken çalışmaya da başladığım 80'lerin sonunda faks gerçekten de hayatı kolaylaştıran bir şeydi. Onsuz iş ortamı düşünülemezdi. Artık pek çoğumuzun dünyasında olmayan, demode bir iletişim yolu. Ama kiminin hâlâ hayatını kurtarabiliyormuş meğer.
Sahte tahliye ilamı Yargıtay'dan gönderilmiş gibi İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'ne fakslanmış. Fakstaki numarayı arayıp onay alan memur, yazıyı Silivri Cezaevi'ne yine faksla göndermiş. Cezaevi de mahkeme kalemini arayarak tahliyeyi teyit edince... 'Uyuşturucu doktoru', 'Sentetik baron' lakaplı mahkûm, Silivri Cezaevi'nden güzelce uğurlanmış. Bu işler ne kolay, ne rahat oluyormuş böyle...
Bu bana bir gazeteci 'abi'mizin faksla ilişkisini hatırlattı. Dört beş yıl önce olmalı: Daha dünya sosyal medya iletişimiyle dönmez ve ömrümüz "mail trafiğimizi yönetmekle" geçerken... İşyerinde hemen karşımızda oturan bu büyüğümüzün telefon konuşmalarına kulak misafiri olurduk: "Sen o meyli bana geri gönder, ben onu düzeltip tekrar sana yollıyım!"
E-postaya bir türlü alışamayan 'abi'mizin en tatlı iddialarından biri de şuydu: "En güzeli faks, sen faks çek bana; en rahat, en kolay öyle oluyor."
Üstünden beş yıl geçtikten sonra inanılır gibi değil ama neredeyse haklıymış diyeceğiz!