Bazı tuzu kuru kadınlar bayağı dertli: Yeni yaptırdığı kaş tasarımı içine sinmiyor mesela. Dünya para bayılıp aldığı o marka kılıkla gittiği ilk davette pişti oluyor. Instagram'a koyduğu ojeli tırnak fotoğrafı beklediği kadar 'like' almıyor.
Daha da çileli olanlar var:
Kendini bir türlü 'gerçekleştiremiyor'.
Şu beş kilo fazladan kurtulamıyor. Mümkün değil adam bulamıyor.
Beterin beteri: İşyerinde düpedüz mobbing'e maruz kalıyor.
Çocuğu o kadar perişan etmesine rağmen istediği okula sokamıyor. Koca, şüphelendirici biçimde eve geç gelmeye başlıyor.
Yok artık, bu kadarı da olur mu: Kocanın hem de tanıdık biriyle onu aldattığını öğreniyor.
İşyerinde müdürün resmen tacizine uğruyor. Evdeki Moldovyalı yardımcı kasayı boşaltıp kaçtıktan sonra, meğer çocuğa da zulmettiği olduğu ortaya çıkıyor.
HAYAT KİME ÇİRKİN?
Bunlar daha ziyade büyük şehirlerdeki 'Hayat ona güzel' kadınlar. Başka taraflardaysa bambaşka olaylar: 15 yaşındaki kız 60 yaşındaki adamla evlendiriliyor para için. Erkek çocuk doğuramadı diye işitmediği laf kalmıyor. Dayaklar yiyor ama lafı mı olur; adam sever de döver de, sonuçta erkeklerin 'aslan kral' sayıldığı topraklardayız.
Böyle bir eşten bile beter pederden gelmiş olabilir mi? O da olur; kızlarına tecavüz eden babalar da başka evrenlerde değil, bu dünyada yaşıyor.
Bir kadın etek giydiği ya da kahkaha attığı için tecavüze layık görülebiliyor. Tek günahı okuldan eve giderken toplu taşıma aracına binmek de olabiliyor.
Şoförün tecavüz girişimine karşı koyunca öldürülüyor, iz bırakmamak için elleri de kesilip tuvalete saklanıyor.
Yaşadı, gördük, kahrolduk, çok taze, unutmadık.
Sadece bize özgü utançlar değil bunlar. Hindistan'da bir 'adam' altı yaşında bir kız çocuğuna tecavüz etmiş. Altı!
Oradaki kast heyeti ne yapılsın diye toplanmış. Sekiz yaşında bir oğlu varmış tecavüzcünün.
Ve altı yaşındaki kızı bu sekiz yaşındaki oğlanla evlendirme kararı çıkmış. Bunun üstüne tecavüzcü ne yapmış dersiniz?
Altı yaşındaki kız çocuğuna tekrar tecavüz etmiş! Altı yaşında mı başlıyor bazı kadınların çilesi? Doğduklarında mı başlıyor?
Yarın Kadınlar Günü malum.
Kadınlar çeşit çeşit, dertler biçim biçimken ne demeli, ne dilemeli?
Geçmişte bugün neler olmuş diye gezinip oradan ilerleyelim bakalım:
1969'un tam da bugünü yani 7 Mart'ında Golda Meir İsrail'in ilk kadın başbakanı olur. Siyaset zor iş, kadınları da erkekleştiren vahşi bir arena. Ama dünyanın her yanında daha çok kadın girse siyasete diye; nezaketin, inceliğin, şefkatin bu alanda da filizleneceğine dair bir umut taşımak istiyor insan.
1986'nın tam da bugünü yani 7 Mart'ında 'Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi' talebiyle bir dilekçe verilir TBMM Başkanlığı'na.
2861 imzayla. Ayrımcılığın hakikaten önlenmesi için acaba kaç imza gerekir?
1989'un tam da bugünü yani 7 Mart'ında zamanın cumhurbaşkanı Kenan Evren'in başvurusu üstüne Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde dini inançlar gereği başörtüsünü serbest bırakan yasayı bire karşı 10 oyla iptal eder.
Üstünden yıllar geçip pek çok kişi mağdur olduktan sonra nihayetinde normalleşilir ama kadınların başlarındaki örtüyle değil kafalarının içindekilerle ya da mini eteğin altından görünen bacaklarıyla değil geleceğe attıkları adımlarla değerlendirilecekleri günlerin özlemi baki kalır.
1993'ün tam da bugünü yani 7 Mart'ında İstanbul'da bir grup kadın, savaşlarda kadına tecavüz ve devletin kadın bedeni üstündeki denetimine dikkat çekmek amacıyla Beyoğlu'nda bir sokak sergisi açar ve İstiklal Caddesi'nde bildiri dağıtır. Ama izahı zor galiba: Bir kadının bedeni, ne ailesinin, ne kocasının, ne sevgilisinin, ne müdürünün, ne törenin, ne devletin... Bir kadının bedeni, dünyadaki hiçbir erkeğin ve kurumun değil. Sadece kendinin. Kendi mesul bedeninden, kendi bilir onunla ne yapacağını. Hiçbir bireye de müesseseye de laf düşmez. Bu kadar. Aslında hiç de zor değilmiş izahı. İzanı olana tabii.
KADINLARI SAYMAK
Gelelim geçmişteki yarına...
1857'nin tam da yarını yani 8 Mart'ında New York'ta 40 bin işçi, daha iyi çalışma şartları talebiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar. Çok apaçık bir hakken bu, polisin işçilere saldırması, işçilerin fabrikada kilitli kalması ve yangın çıkmasıyla bir facia yaşanır:
Çoğu kadın olan 129 işçi can verir. 1910 yılında Kopenhag'da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, ABD'deki bu hazin olaya atfen 8 Mart'ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak belirler.
1911'de ilk kez kutlanır, 1975'te de Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Günü ilan edilir 8 Mart.
1992'nin tam da yarını yani 8 Mart'ında Dünya Kadınlar Günü nedeniyle İstanbul ve Adana'da düzenlenen kutlama yürüyüşlerine polis müdahalesi olur. Bazı kadınlar dövülür, iki kadın yaralanır, sekiz kadın gözaltına alınır. Ve hayat devam eder mi diyeceğiz?
Böyle etmez inşallah. Kadınlara daha iyi davranıldığı, haklarının teslim edildiği, şartlarının iyileştirildiği, kıymet verildiği bir dünyayla devam eder. Kadınların sevildiği ama daha da önemlisi, sayıldığı bir dünya.