Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Uludağ’da kayak nasıl başladı?

Kış, kar, kayak tatili mi dediniz? Courchevel mi yoksa Erciyes mi? Yoksa en klasiğinden Uludağ mı? Peki burada kayak turizmi nasıl başlamış, sucuk ekmeğe varana kadar hangi yollardan geçilmiş, Uludağ nasıl Uludağ olmuş, merak ettiniz mi hiç?

Şöyle bir cümle: "Parafinli kayakları üzerinde, saçları dalgalanarak aşağılara doğru süzülen genç kızlar, bu kılıkları, bu halleri, bu tabii edalarıyla balolarda dekolte gece elbiseleriyle vals oynadıkları zamanlardan çok daha sempatik..." Buna rastlar da devamını okumaz mısınız?
Ben okudum.
Önce Uludağ'ın nasıl Uludağ olduğuna bakalım:
Latince adıyla Olympos, Osmanlı'da Keşişdağ'mış. Yeni adı 1925'te İstanbul ve Bursa Coğrafya Encümenlerinden kurulu bir heyetin önerisiyle verilmiş.
1904'te başlanan dağ yolu, Cumhuriyet'ten sonra bitirilmiş ve dağın tepesine kadar uzanmış.
Uludağ'ın ilk oteliyse, daha kış sporlarının adı bile geçmezken, eski Bursa valilerinden (sonra aynı kentin milletvekili) Fatih Güvendiren tarafından yaptırılmış.
Uludağ ve Bursa'nın kayak açısından öne çıkması ise 1930'ların başı. 1933'te Bursa Dağcılık Kulübü kuruluyor. Uludağ'da 110 yataklı bir Kayakevi işletmeye açılıyor.
İstanbul'daki Tenis-Eskrim-Dağcılık (TED) Kulübü'nün kuruluşu da Uludağ'la ilişkiliymiş meğer. Sedat Taylan şöyle anlatmış: "1933 başlangıcında İstanbul'dan içlerinde Galatasaraylı bir iki Fransız hoca da bulunan birkaç genç, ilk defa Uludağ'a giderek kayak sporu yaptılar. Dönüşlerinde anlattıkları heyecanlı ve çok zevkli intibalarına kapılan bir grup aralarına Muhittin Üstündağ'ı da alıp tekrar Uludağ'ı boyladılar ve Vedat Abud, Ekrem Karay ve arkadaşları, Uludağ otelinde bir kulüp kurmayı tasarlayarak, İstanbul'a dönüşlerinde Dağcılık Kulübünü tesis ettiler." Bu arada Muhittin Üstündağ'ın soyadı da amma uygunmuş konuya!

ZİRVEYE ÇIKIŞ
Uludağ'ın basınla ilişkisi de aynı yıllara rastlıyor.
Yedigün dergisinin Bursa muhabiri Musa Ataş'ın hakkını vermeliyiz galiba. Ataş'ın Mart 1934'te Yedigün dergisinde yayımlanan, Bursa Dağ Sporları Kulübü üyeleriyle yaptıkları zirve çıkışını anlattığı Uludağ röportajları çok ilgi çekmiş.
Bunun üstüne dergi, dönemin ünlü röportaj yazarı Naci Sadullah'ı yollamış Uludağ'a. 1934 Nisan'ında yayımlanan "İstanbul'dan Uludağ'a" başlıklı bol fotoğraflı röportaj dizisi büyük ses getirmiş.
Fakat yol da amma meşakkatli: Ada iskelesinde buluşma, Yalova vapurunu bekleme, vapur Yalova iskelesine yanaşınca otobüste yer kapma savaşı, bozuk yol çilesi... Bu yorucu seyahatten sonra bir gün dinlenme, sonra 'kaptıkaçtı' ile Uludağ'a gitmek üzere tekrar yollara düşme...
Nihayet Uludağ'a çıkan 'heyet', "çağlayan dereciklerin, gürgenlerin, gelinciklerin, ince meşe koruluklarının, yemyeşil çamların aralarından kıvrılarak uzanan yolda" iki saat kadar gittikten sonra kalın bir kar tabakasının içine girmiş. Karabelen İmdat Evi'ne ulaşılmış.
Bir süre sonra 'skiler' ayaklara takılmış, güneş kremleri yüzlere sürülmüş ve antrenörün denetiminde yola çıkılmış. On iki buçuk kilometre boyunca ve üç buçuk saat süren bu tırmanıştan sonra kayma vakti gelmiş!
İşte o 'gelgel' cümlesi, bu röportaj dizisinden:
"Hepsinin vücutları, aylarca kızgın güneş altında banyo yapmış gibi yanık... Parafinli kayakları üzerinde, saçları dalgalanarak aşağılara doğru süzülen genç kızlar, bu kılıkları, bu halleri, bu tabii edalarıyla balolarda dekolte gece elbiseleriyle vals oynadıkları zamanlardan çok daha sempatik..." Nereden okuyoruz tüm bunları? Gökhan Akçura'nın Turizm Yıl Sıfır adlı kitabındaki "Uludağ'da Kayak Sporu Nasıl Başladı?" başlığının altından...

KAYAK AYDIN
Akçura'nın dediğine göre bu röportajdan çıkan bir de şu var: Kayakçılar birbirlerini "Kayak aydın" diye selamlamayı gelenek haline getirmiş.
1930'ların ikinci yarısında Uludağ modası tüm basında kendine yer buluyor artık. Adının düşündürdüğünün tersine bir haftalık dergi olan Büyük Gazete'nin, 25 Şubat 1935 kapak konusu "Uludağ'da Kayakçılar". Alan Lisesi dokuzuncu sınıfından Jale Taylan isimli yazar, bir trend sayılabilir mi acaba, yılbaşında gitmiş ama meşakkat bâki.
Yedigün'ün Bursa muhabiri Musa Ataş da boş durmuyor: "Bayram günlerinde oteller ve Uludağ, bir milletler halitasına veya milletler cemiyetine benziyor. Gündüzleri dağ, tepe dolaştıkları için otelleri, su çekişmiş dere gibi kupkuru ve bomboş bırakan sporcular, akşamdan sonra buralarda toplanır toplanmaz birbirlerine gündüz atlattıkları tehlikeleri, düştükleri zaman acıyan yerlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Aynı dili bilmeyenlerin binbir çeşit bir lisan halitasıyla veya komik işaretlerle konuşmaları ise görülecek şey..." Aylık 'Foto Magazin' dergisine göre 1939'da durum şöyle: "Memleketimizde de kayak sporlarına karşı günden güne artan bir alaka uyanmaktadır.
Bundan beş altı sene evvel Uludağ'da beş on heveskârın mevzii şekilde başladığı bu iş, bugün bütün memlekete şamil bir spor faaliyeti haline gelmiş bulunmaktadır. Kayak sporları Uludağ'dan başlayarak memleketin muhtelif bölgelerinde ve bu spora elverişli her yerinde, gittikçe artan bir hızla ilerlemektedir. Uludağ, bu sporun en mühim bir merkezi haline gelmiştir. Kış mevsiminin bayram, yılbaşı ve diğer tatillerine rastlayan günlerinde Uludağ, en zevkli ve neş'eli anlarını yaşamaktadır." Aaaah Uludağ... Nerdeeen nereye...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA