İnsan dünyaya gelir, gelişir, büyür ve gün gelir göçer gider.
Bu süre içinde birçok insanla birlikte olur, sohbet eder, konuşur, derdini anlatır veya anlatmaya çalışır.
Bazen işbirliğine girer, ortak iş yapar. Bunu bazen ticarette, sanayide yaparak yan yana, omuz omuza çalışır. Daha doğrusu çalışmak zorundadır.
Çünkü insanın tek başına, yalnız olarak iş yapması, hayatını sürdürmesi mümkün değildir.
Hayatta kalabilmenin, insanca yaşayabilmenin, herkes tarafından sevilip sayılabilmenin kuralları vardır.
Her oyun nasıl kuralına göre oynanırsa, hayatta güzel bir isim yapabilmenin, kubbede hoş bir seda bırakabilmenin de kuralları bulunmaktadır.
Bu karalarlın başında, "Kendimizi tanımak. Biz neyiz? Nereden geldik?
Nereye gideceğiz?
Bu dünyadaki görevimiz, yaratılış gayemiz nedir?" sorularını kendimize yöneltmektir.
İnsanın bir gayesi, bir hedefi vardır. Hedefsiz, gayesiz insan olamaz.
Bir başka açıdan bakacak olursak herkese karşı sevgi ve merhamet kanatlarımızı indirmek sorundayız. Yani karşımızdaki insanları kendimiz gibi görmek zorundayız.
Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamamız gerekir.
Hani çoğu zaman kullanırız da hep yanlış anlarız ya "Önce can, sonra canan. Her koyun kendi bacağından asılır" diye.
Önce, her koyun kendi bacağından asılır sözünü bir açalım birlikte.
Bunu ne hikmetse hep yanlış ve işimize geldiği gibi yorumlarız. Hatta çoğunlukla menfaatçilik, bencillik şeklinde algılarız. Aslında bu herkesin kendi yaptıklarından sorumlu olduğu, herkesin yalnız düşündüğü, yalnız sıkıntı çektiği ve yalnız olarak öldüğü şeklinde anlaşılmalıdır.
Gök kubbede hoş seda bırakabilmenin bir diğer yolu ise her zaman hoşgörü sahibi, affedici, hataları örtücü, sabırlı olmaktır. Bu unsurlar her vakit geçerli bir ziynettir. Kimse bu konuda sağa sola çekemez.
Sıkıntıların, üzüntülerin, başarısızlıkların, kırgınlıkların, düşmanlıkların, savaşların, kavgaların altında yatan gerçek bunlardır.
Ülkeleri birbirine katan, insanlar arasına buz dağları koyan, kaos meydana getiren en çirkin şey hazımsız olmak, affedici özelliklerden uzak durmak, dar görüşlü, menfaatçi, bencil tavırlı olmaktır. Bilgiçlik taslamamak, her şeyi ben bilirim edasına bürünmemek, emek verenlerin emeğinin karşılığını tam olarak vermek gereklidir.
Herkesin bir bildiği, bir duyduğu ve bir görüşü vardır.
Bu anlayış içinde olarak insanları dinlemek, fikirlerine, düşüncelerine, bilgilerine saygılı olup sonuna kadar dinleyip, eğer yanlışlık varsa; kırmadan, üzmeden, aşağılamadan, "Sen ne bilirsin?
Hiçbir şey bilmiyorsun" demeden net bilgi kaynakları ile yanlışı düzeltmek daha yerinde olur.
Sağlıcakla kalın.