Asırlar önce Mevlana, "Aşk davaya, cefa çekmek de şahide benzer; şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!" demiş. Ne güzel söylemiş, cefasız sefa olamıyor. Dava da...
***
"Sevgi sözünden daha tatlı bir söz duymadım. Ah o söz ki, gökkubbede kalan tek anı..." demiş Hafız. Bizde ise
gökkubbenin altında kalan tek anı sanki "sevgisizlik" gibi...
***
Biz insanlar garibiz. Başkalarının gözünde var olabilmek, en temel ihtiyaçlarımızdan biri gibi. Benliğimizi yüceltmek istiyoruz. Başkalarının da benliklerimizi yüceltmesini bekliyoruz.
***
Kendi kimliğimizi inşa ediyoruz. Ama bunu yaparken
"öteki" olana bakıyoruz. Öteki üzerinden olmadan kendimizi tanımlamakta eksik kalıyoruz. Hepimiz tamamlanmamışız.
***
Herkes kendi dışındaki farklılığı körüklüyor. Çünkü bu farklılık üzerinden, kendisini tarif ediyor. Özgürlük bir 'illüzyona' dönüşüyor. Ama mutlak hakikat insanı inciterek inciniyor.
***
"Güzel yüz aynaya aşıktır" demiş Mevlana. İnsan başkasını ayna gibi görür.
Yansıyan olumsuzluk kendi olumsuzluğudur aynı zamanda. Başkasının güzelliği kendisinde de bulunur.
***
"Zamanın unutturamayacağı anı, ölümün silemeyeceği acı yoktur" demiş Don Kişot'un yazarı
Cervantes. Doğru ama günümüz insanı, zaten 'anları' hiç ölmeyecekmiş gibi tüketiyor.
***
Goethe'nin bir cümlesi etkiler hep insanı: "Başkalarının acısını unutmak kolaydır." Sanki 'başkalarının acısını bırakın hatırlamayı anlamaya başladığımızda insan oluruz özünde.'
***
Balzac insanın kendi acılarını unutmasını tercih eder;
"İnsan ya acılarını unutmasını, ya da kendi mezarını kazmasını bilmeli." der. Unutmak değil de, acaba barışmak mı önemli.
***
"Affetmek zaferin zekatıdır" demiş
Hz. Muhammed. Kendimizi ve başkalarını ne kadar affedersek o kadar iyidir galiba. Affetmeyi bilmek,
sudan bir boşlukta, arınmak gibidir.
***
Ama affetmek kadar, 'adalet' kavramı değerli. Çünkü ömrünü bir adalet kavgasına adayan
Zola'nın dediği gibi:
"Adalet ancak doğruluk ve gerçekten, mutluluk ancak adaletten doğar."
***
Ne diyelim; 'gülmekle ağlamak' arasında, bir sarkacın üzerinde geçiyor hayat. Belki de Seyrani'nin dediği gibidir; "Ne hikmettir, şu dünyaya; gelen ağlar, giden ağlar."
***
Yazıyı sonlandırırken, dilime
Aşık Daimi'nin hüzünlü türküsü takıldı;
"Ne ağlarsın benim zülfü siyahım. Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
" Hepsi geçer, günümüz de; ağlamayalım...