İzmir'de bazen kentlilere ve kente hiçbir katkısı olmayan kısır bir döngü yaşanıyor. Niyetler kesinlikle iyi de olsa, özellikle bazen yerel siyaset çevresine endekslenen tartışmalar, sonuçta tartışma taraflarını bile sıkar hale geliyor. Amacım hiç kimseyi eleştirmek değil. Tartışma taraflarından herhangi birini övmek ya da yermek değil. Ama şurası bilinsin ki, binlerce yıllık tarihsel mirasa sahip, bu kadar değerli ve güzel bir kentte, kısırlaşan tüm tartışmalar, hayata hiçbir şey katmıyor. Tam aksine bu kısır döngünün, bütün yerel, kamusal aktörlerini de gerileten; bakış açılarını sıradanlaştıran yere sürüklüyor. Kentin önemli, öncü sayılabilecek aktörleri; elbette bazen, her insan gibi 'gündem sandıklarını', sadece 'çevresi ile sınırlayarak' kavradığı için; belki de 'gökkubbeyi sadece kendi penceresinden baktığı ile algıladığı için', bu tartışmaları gereğinden daha çok abartarak, önemli sayıyorlar. Oysa inanın, çok sayıda İzmirliyi de ilgilendirmiyor bu atışmaya dönen çekişmeler. Yine de kimseye akıl vermek haddimiz değil, bu yorumla geçelim; izlemekten sıkıldığımız manzarada, demokrasinin gereği, isteyen istediği gibi davranır mutlaka. Belki de bu tartışmaları siyaset zemininden uzaklaştırmak en sağlıklısı.
***
Bu tablonun dışında, örneğin Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı değerli
Lucien Arkas'ın, İZSİAD'ın (İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği) toplantısında vurguladığı gerçek; İzmir için çok daha önemli. İzmir tarihsel olarak liman kenti. Alsancak Limanı'nı değerlendirmiş Arkas. Başarılarıyla ve kültürel alanda bugüne dek kente yaptığı katkılar nedeniyle, övgüyü hak eden bir isimdir, değerli Lucien Arkas. Alsancak Limanı'na daha büyük gemilerin gelebilmesi için yapılması istenen Körfez taramasının, en az EXPO 2020 adaylığı kadar önemli olduğunu vurgulamış İzmir için. İşte gözümüzün önünde olan bir konuyla ilgili, dünya ölçeğinde iş yapan, özel bir işadamının değerlendirmesi. Arkas, Alsancak Limanı olmadan, orası genişlemeden, limana zorunlu yatırımlar yapılmadan, Körfez taraması bitirilmeden, İzmir'in büyümesinin mümkün olmadığını dile getirmiş. Yalın bir gerçek. Dünyada,
'tarihsel' limanı olma özelliği taşıyan tüm kentler, limanlarını en ileri teknoloji ile donatarak ve en büyük gemilerin o limanlara yanaşma zeminini sağlayarak büyüdüler. Bu hep örnek aldığımız Barselona'da da böyle oldu. Yani, İzmir için liman derinliği ve yapılacak yatırım, gerçekten EXPO kadar önemli.
***
Bir kez daha vurgulamak istiyorum. İzmir kendisini hep yeniden keşfeden, yeniden kurgulayan bir kenttir. Türkiye'de
'tarihsel anlamda', hem Akdenizli hem
'Avrupalı'; modern ve kozmopolit bir kimliği, farklılıklar zemininde, inançlara saygı ile buluşturan, kaç kent vardır? Elbette bir de bu kimliğinin yanına, gerek özel coğrafi ve iklim konumunu, gerekse değerli insan sermayesini katabilen, bu kadar özel, kaç tane daha kent vardır? Kentlilerin aidiyet duygusunun bu kadar yüksek olduğu kaç kent gösterilebilir? Amacım Türkiye'nin tümü çok değerli, farklı özelliklere sahip ve çok sevdiğimiz kentlerini küçümsemek, kuru bir İzmir milliyetçiliği yapmak değil. Sadece İzmir'e bakarken, daha sağlıklı yaklaşılması üzerine düşündürmek.
Bir de halk arasındaki deyimle bu kentle ilgili, artık her anlamda
'cepten yiyen' bir durumda olmamak.
***
Çünkü, İzmir hala anlaşılmayı bekleyen çok büyük bir kent konumunda. Çok değerli. Ama aynı ölçüde kentin tüm olanakları bakımından değerlendirildiğinde, bugünkü durumu açısından da aynı İzmir,
'mazereti olmayan bir kent'. Doğrusu benim anladığım ve gözlediğim İzmir, hala yeniden kurgulanmayı ve kesinlikle bir kez daha keşfedilmeyi bekliyor. Tarihte defalarca olduğu gibi.
Şehrin binlerce yıllık hayali, geçmişin parlak günlerine bakıp bugünü gözleyince, eminim hüzünlü bir silüete dönüyordur. İzmir, daha yakından anlaşılmayı, hak ettiği hizmeti almayı, hak ettiği yere kesinlikle ulaşmayı, Türkiye'nin geleceğine damga vurmayı istiyor.
O zaman, işte bu İzmir'i anlamak gerekli... Anlamaya çalışmak gerekli. Ama kısır bir döngünün dışına çıkarak... Bu güzel İzmir'i, egoların kurbanı etmeden!