Yeryüzünün çeşitli bölgelerinde ekonomik, etnik, dini, sosyal ve siyasi güç unsurları arasında sonuçları yerel, bölgesel ve küresel olabilecek çatışmaların sayısı artıyor. Buna Gazze'deki soykırım, Ukrayna'daki savaş ile ABD, Rusya, Çin, İsrail ve İran arasındaki jeo-politik gerilimleri de eklediğimizde küresel tansiyon daha da yükseliyor.
Kenya'dan Bangladeş'e, Fransa'dan Libya'ya, ABD'den İngiltere'ye dünyanın çeşitli coğrafyalarındaki çatışmaların önümüzdeki süreçte daha da şiddetlenmesi bekleniyor. Çünkü yeni iç savaşların öne çıkan üç özelliği krizleri küresel çapta kronikleştiriyor. İlki işgal ve darbelerle iç savaşlara sürüklenen küresel periferiden ziyade artık emperyal merkezler mücadele alanı olmaya başladı. Avrupa'daki çiftçi protestolarından İngiltere'deki göçmen karşıtı isyana ve ABD'deki ırk ayrımcılığı ile siyasi kutuplaşmanın tetiklediği iç çatışmalar artık Batı'nın rutini haline dönüşüyor.
Yeni çatışmaların ikinci özelliği ise devleti ele geçirmekten ziyade dünyayı yaşanmaz hale getiren yönetici kesimlerin jeo-politik nihilizmini hedef almasıdır. Zira iç savaş, siyasi olarak bir silahlı grubun devletten iktidarı ele geçirmeye çalıştığı bir iç çatışmadır. İşte bu yüzden toplumsal protestolarda ön saflarda boy gösteren polis ve askerlerin çoğu zaman ilk hedef haline gelmesi tesadüf değildir.
***
Ancak modern egemenlik teorisini eleştiren Michel Foucault gibi post-yapısal düşünürler, devletlerin azınlık gruplarına karşı her zaman bir tür sessiz savaş yürüttüğünü ileri sürerek iç savaş mantığını tersine çevirir. Post-modern anlayışta haliyle her siyasi strateji devletin halka karşı yürüttüğü bir iç savaş hamlesi olarak yaftalanıyor. Bunun nedeni de küresel çapta ırk, din ve siyasi inançlar arasındaki çizgilerin homojenleşmekten ziyade heterojenleşmesiyle ilgili.***
Dolayısıyla asıl mesele etnik ve dini olmaktan çok yine sınıfsal ve sosyo- ekonomik faktörlere dayanıyor. Sınıfsal yoksulluğun ve yoksunluğun çatışmaları tetikleyen en tehlikeli ferman olduğunu krizleri araştıran bütün uluslararası örgütler de söylüyor zaten. Yani yönetenlere birçok ekonomik fayda sağlasa da siyasi açıdan yoksulluğun maliyeti hayli fazladır.