Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Ne savaş ne barış sürekli kaos

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hamas lideri İsmail Haniye ve Hizbullah komutanlarından Fuad Şükür'e yönelik saldırılar bölgede ve dünyada İsrail'in ABD'nin de müdahil olacağı bir bölgesel savaş riskini tırmandırabileceği kanaatine yol açtı.
Oysa Anglosakson siyaseti siyonist barbarlarla birlikte Ortadoğu'da topyekûn savaşlardan daha beter bir stratejik kaos projesini sürdürmeye ayarlı.
Soykırım saldırıları, siyasi suikastlar, ekonomik krizler, diplomatik ambargolar, iç savaşlarla etnik, mezhebi ve ideolojik çatışmalara dayanan bu yöntemin benimsenmesi her tür 'barış ihtimalini' dinamitliyor zaten.
Bu kaos stratejisini İsmet Özel'den ilhamla genel olarak 'ne savaş ne barış sürekli gerilim!' şeklinde tanımlamak mümkün.
Çünkü savaş da en az barış kadar normaldir. Anormal olan sürekli kriz ve kaostur. İşte bu nedenle irrasyonel gibi görünse de suikastlarla had safhaya tırmanan bölgedeki tansiyona yönelik en rasyonel/makul değerlendirmeyi, "Ortadoğu'da barışın tek yolu topyekûn savaştır" diyen Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev yaptı.

***

Çünkü sistematik kaosun hedefi siyonist İsrail'in kolektif özlemlerini de çağımızın yeni Hitler'i Netanyahu'nun kişisel hırslarını ve siyasi bekası mücadelesini de aşıyor.
Unutmayalım ki şu anki dünya Anglosaksonların ürünüdür. Zihinsel, kültürel ve coğrafi bütün sınırlarımızı siyonist lobilerle işbirliği içinde çizdiler.
Bütün kıtalardaki ahlaki, insani, ekonomik, kültürel ve mezhebi krizlerin gerçek nedeni Anglosaksonların imzasını taşıyan ve adı 'Lozan, Berlin, Versay, Moskova ya da Yalta' diye değişen antlaşmalardır. Bu antlaşmalarla Afrika, Asya ve Ortadoğu'da acı, savaş, soykırım, kan, gözyaşı, az gelişmişlik ve sistemli sömürüyü bir kadere dönüştürdüler.
Siyonist projeyi Ortadoğu'nun kalbine bir hançer gibi saplayan Anglosakson elitleri aslında kendi halklarını da vahşice sömüren bir siyasi paradigmaya sahip.
Bu nedenle 14. yüzyıldan bu yana Britanya'da statükoya karşı bir toplumsal veya siyasi protesto görülmedi. Dünyayı kaosa mahkûm eden bu gücün kendi coğrafyasına reva gördüğü kader ise bireycilikten beslenen teslimiyet, umutsuzluk ve yanılsamadır.

***

ABD işte bu siyasi ve tarihsel kültürün çocuğudur. ABD'nin dünya ülkelerini ya potansiyel ya da aktif düşman olarak görmesi tesadüf değil. Geleneğinde başkalarının çıkarlarını ve değerlerini dikkate alma yok.
Adı Clinton, Bush, Obama, Biden veya Trump olsun fark etmez, seçilen her başkan Britanya'nın Judo- Calvinist monarşisinden ilham alınan bu despot paradigmayı sürdürmek zorundadır. Yoksa sonu Kennedy gibi olur.
Oğul Bush'un terörle savaş stratejisi hezimete uğrayınca Barack Obama döneminde Anglosakson zihniyeti, Ortadoğu'da zor bir seçimle karşı karşıya kaldı. Ya topyekûn savaşın düğmesine basılacaktı ya da sistematik kaosun. Topyekûn savaş Türkiye, Rusya ve Çin faktörleri nedeniyle seçenek olmaktan çıkınca devreye siyonist vampirler eliyle sistematik kaosun derinleştirilmesi girdi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA