Küresel çaptaki güç değişiminin sarstığı Atlantik dünyasında ABD'den sonra ilk çözülen ülke Fransa oldu. Ukrayna, Gazze ve Tayvan gibi cephelerde askeri açıdan umduğunu bulamayan ABD, yumuşak güç cephesi konumundaki Avrupa'dan da beklemediği darbeler alıyor.
Bunun en somut örneği Almanya ve Fransa gibi ülkelerde NATO'ya, Ukrayna savaşına, AB'ye ve ABD'ye muhalif aşırı sağ partilerin kazandığı başarılar.
Rusya ve Çin liderliğindeki dünyanın Türkiye'nin de katıldığı Astana'daki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesiyle güç gösterisinde bulunduğu bir dönemde hem İngiltere'de bugün yapılacak seçimlerin hem de Fransa'da aşırı sağın elde ettiği zaferin ne tür jeopolitik sarsıntılara yol açacağı merak ediliyor.
Fakat şunu hemen belirtelim ki yüzeydeki bu siyasi dalgalanmalar beklenen köklü dönüşümü getirmeyecek.
Aslında mevcut Batılı iktidarlarla muhalifleri arasında pek bir fark yok. Bu nedenle birçok Batılı uzmanın da işaret ettiği gibi aşırı sağın zaferi Fransa'da hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.
***
Çünkü
ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkeleri de saran
Batı'daki kolektif kriz, iktidardaki partilerin işlevsizliğinden
ve krizinden çok daha derin bir mahiyete
sahip.
Bir bütün olarak
Batılı idealler, değerler ve normlar hızla çürüyor. Bu
da
yerleşik düzen yerine halkları aşırıcılardan
bile medet ummaya zorluyor. Haliyle
Batılı ülkelerin
ulusal ve uluslararası meşruiyeti her geçen gün daha da aşınıyor.
Batı'nın içine düştüğü bu sıkışmışlıktan
sandıklarla,
ırkçılık veya keskin öfke patlamalarıyla
kurtulması çok zor.
Emperyal hegemonyayı elinde tutan küreselci Siyonist çetelerin sömürü sistemi aşılamadan halkların krizlerden kurtulabilmesi öyle kolay görünmüyor.
Batı'da
işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk ve göçmenlerin sayısı arttıkça
gelecek kaygısını tetikleyen radikal ve
kaotik eğilimlerle
siyasi lümpenleşme de o hızla artacaktır.
Küreselci siyasilerin
'yerel halk' diye yaftaladığı
modern bireyler kendi vatanlarında
paryalara dönüşüyor. Paryalaşan halklar da bütün öfkelerini
'barbarlar' diye kodladıkları yabancılara yöneltiyor.
***
Ancak farklı ülkeleri saran isyan, protesto ve gösteriler
iç kaosa yol açıp
kutuplaşmayı had safhaya ulaştırsa da
genel gidişat aynı kalacak.
İşte bu yüzden öfkeli halkların iktidara taşıdığı muhaliflerin küreselcilerin
vesayet zincirini kırması pek mümkün değil. Kim gelirse gelsin
küreselci merkezin dikte ettiği politikalara boyun eğecek.
Fransa'da da aynı akıbetle karşılaşacağız. Dolayısıyla aşırı sağın zaferi
"Makronizm öldü! Yaşasın yeni Makronizm!" ile sonuçlanacaktır. Çünkü
sistem değişmeden sadece aktörlerin değişmesi hiçbir şeyi değiştir(e)meyecek.
'Kral' ölse de yeni
'piyon krallarla' statüko yoluna devam edecektir.
Zira iktidarda veya muhalefette olsun, halkın iradesinden çok
uluslararası lobilerin pençesindeki siyasi sınıflara dayalı
seçim oyununun ve adına
'demokrasi' denilen aldatmacanın bizzat kendisi artık kriz üretiyor.