2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan şu anki küresel statüko yani Atlantik sistemi, üç cepheden kuşatma altında. Asya-Pasifik cephesinde Çin; Avrasya, Doğu Avrupa ve Baltık cephesinde Rusya; Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Orta Asya, Kafkasya ve Kuzey Afrika cephesinde ise Türkiye yeni çok kutuplu dünyanın kurucu siyasi aktörleri olarak öne çıkıyor.
Çin daha çok ekonomik, Rusya askeri, Türkiye ise stratejik ve jeo-kültürel dinamiklerle Atlantik sistemini değişime zorluyor. Bugün Gazze'deki soykırım vahşeti, Ukrayna'daki askeri çatışma ve Tayvan'daki diplomatik restleşmede zaman ABD ve müttefiklerinden ziyade Türkiye, Çin ve Rusya gibi revizyonist güçler lehine işliyor.
Çinliler bu değişim ve dönüşümü 'Dong sheng, Şi jiang/Doğu yükselir Batı düşer' özdeyişiyle özetliyor.
Aslında dünya hep çok kutupluydu. Fakat İskoç tarihçi Niall Ferguson'un da sık sık ifade ettiği gibi Sovyetler Birliği'nin çöküşü küresel jeopolitiği altüst etti ve Amerikalıların zihninde dünyanın 'tek kutuplu' olduğu yanılsamasına yol açtı.
***
Şimdi bu
hayalperestliğin bedelini ödüyor Batı dünyası. Oysa farklı kıtalarda
ve bölgelerde karşı karşıya kaldığımız krizler
aslında
küresel sistemin artık işlevsizleştiğinin de kanıtıdır.
Fakat yeni bir döneme geçişi işaret eden krizler sürecinde henüz
yeni bir güçler konfigürasyonu da oluşmuş değil.
Batı ve Doğu blokları arasında rakip ülkelerin hem karşılıklı ilişkileri devam ediyor hem de kendi blokları içinde belli bir noktaya kadar süren bir
iç rekabet söz konusu.
Dolayısıyla gerçek dünya çok değişken ve belirsiz bir yer. Askeri, ekonomik ve politik alanlarda bundan sonra ne olacağına dair kesin tahminlerde bulunmak zor. Ancak
Batı'nın jeopolitik gerileyişiyle simgelenen ve inkâr edilemeyen bir gidişat var.
Küresel sahnedeki tüm aktörler yapacakları hamlelerle veya hatalarla bu
küresel gidişatı değiştirme yetenek ve potansiyellerini hâlâ koruyor.
Çin'in Tayvan krizinde ABD ile bir savaş riskine hazırlanması; Rusya'nın Ukrayna'da Batı'yı askeri ve ekonomik açıdan ekarte etmesi; Türkiye'nin tarihi hinterlandı olan Suriye, Irak, Filistin, Yemen, Kuzey Afrika, Kafkasya ve Doğu Akdeniz'de sahip olduğu
bölgesel nüfuz üstünlüğüyle emperyalist dengeleri sarsması, Atlantik'in geleneksel güvenlik mimarisinin çöküşünü simgeliyor.
***
Bu nedenle küresel arenada
Türkiye, Çin ve Rusya 21. yüzyılın yeni eksenleri şeklinde tanımlanıyor. Bu üç aktör temelde
işbirliği halinde hareket ediyor. Çünkü hepsinin
de
nihai hedefi uluslararası sistemin
kontrolünü ABD'nin pençesinden kurtarmak.
Batı'nın zayıflığının ve bölünmüşlüğünün arttığı bir süreçten geçiyoruz. Ukrayna ve son olarak
Gazze'deki soykırımda dayanışma sergileyen sömürgeci Batı ne yapsa da kaybeden taraf olmaktan kurtulamayacak.
Ukrayna'dan sonra Gazze'de de rüzgâr dönmeye başladı.
Çünkü ABD liderliğindeki Batı'nın
aynı anda üç farklı aktöre karşı verdiği üç ayrı savaşta da başarılı olması çok zor. Böylesi bir mücadele süper güç de olsa
ABD'nin boyunu aşıyor, askeri ve ekonomik
kaynaklarını zorluyor.
Yeni küresel eksenin ortaklaşa uyguladığı
jeopolitik baskının yeni adresi şu sıralar Gazze'de soykırım yapan İsrail.
Bu baskı şu veya bu şekilde Ukrayna'da, Irak ve Afganistan'da olduğu gibi Gazze'de de
Siyonist İsrail'i ve destekçisi Batı'yı hizaya sokacaktır.
Zamanın ruhu ve Türkiye, Rusya ile Çin'in başını çektiği
yeni küresel eksenin gücü bunu gösteriyor.