Gezegenimiz yanıyor, yıkılıyor, yarılıyor ve boğuluyor... Ne var ki çoğu bizim hatamız. Ancak bu gerçeği çarpıtan yeşil ideolojinin radikal militanları sosyo-kültürel, siyasi, ekonomik, ahlaki ve vicdani her tür felaketin günah keçisi olarak iklimi, doğayı ve küresel ısınmayı işaret ediyor. Global çaptaki manipülasyon ve dezenformasyonlarında sınır tanımıyorlar.
Bunun son örneği Libya... Daha şimdiden 6 bin cana mal olan ve hâlâ 10 bin kişinin kayıp olduğu sel felaketi evleri ve arabaları içindeki insanlarla birlikte bir çöp gibi sürükleyip denize döktü. Barajlar taştı, sokak ve caddeleriyle enkaza dönen şehirler tanınmaz hale geldi. Şimdi de denizden insan cesetleri fışkırıyor.
'Daniel Kasırgası' adı verilen sel faciası şiddet, kaos ve bölünmüşlüğün hâkim olduğu ülkeye ağır bir darbe daha indirdi. Yıllardır süren işgal ve iç savaşlar nedeniyle merkezi bir hükümetin olmayışı, ülkeyi doğal felaketlere karşı daha da savunmasız hale getirdi.
***
Batılı ve yerli sömürgeci zihniyetin eseri olan bu tablo için doğayı suçlamak,
gerçekleri inkâr edip ideolojik körlüğe
sığınmaktır. Emperyal güçler,
BM kararlarıyla
Afrika'nın en zengin ülkesi
Libya'yı adeta
enkaza dönüştürerek açlık, ölüm, şiddet ve
kaosun yurdu haline getirdi.
Şimdi sanki bunu yapan kendisi ve
bir damla petrol için ülkeyi kan gölüne çeviren Batı değilmiş gibi BM kalkmış sel
felaketiyle ilgili
"Libya henüz bir iklim stratejisi geliştirmemiş tek ülke" diyerek
suçu yine kurbana kesiyor.
Sadece Libya'da değil, dünyanın hemen her ülkesinde meydana gelen benzer felaketlerde küresel emperyalist merkez ve onun borazanı BM, kendi
suçlarını perdelemek için ya iklim kamuflajının arkasına sığınıyor ya da felç ettikleri
ülkelerin siyasi ve kültürel yapılarını sorumlu ilan ediyor.
Libya'daki sel felaketinden önce de bu yaz
Yunanistan'dan Hawaii'ye, Cezayir'den Kanada'ya kadar birçok ülkeyi kavuran
orman yangınları 'insanlığın kirletici felaketleri' yerine
'doğanın gazabı ve küresel iklimin cezası' diye yansıtıldı. Emperyalist merkezin pazarladığı ve
yeşil ideolojinin taşeronları tarafından savunulan bu manipülasyonlar her açıdan
çağımızın en büyük, en yaygın ve en organize yalanıdır.
***
Özellikle 1990'lardan bu yana uluslararası kamuoyunu iklim değişikliğinin doğal afetleri tetiklediği ve daha da kötüleştirdiğine ikna etmek için küresel bir çaba sarf edildi. Doğrudur iklim değişikliği daha fazla sıcak hava dalgasına ve yağışta değişikliklere neden oluyor.
Fakat
bir doğal felaket iki özellikle tanımlanır... İlki ölümler, ikincisi de yol
açtığı sosyal, ekonomik ve kültürel maliyetler.
Bu mercekten bakınca çevresel afetlerden
kaynaklanan ölümler geçen yüzyıla göre
büyük ölçüde azaldı. Örneğin
Japonya ve ABD gibi ülkelerde afetlerden her yıl sadece
birkaç yüz insan ölüyor. Zira kayıpların asıl
nedeni insan hatasıdır. Alınmayan önlemler,
çürük binalar, işlevsiz arazi yönetimleri, yetersiz
altyapı ve çarpık kentleşmedir.
Afetlerden dolayı iklim değişikliğini veya kurban ülkeleri suçlamak sadece siyasi sınıfların menfaatlerine yarar. Böylece kendi hatalarını perdelerler. Batılı Danieller ile yerli taşeronlarının
sabah akşam propagandasını yaptığı bu yenilenebilir dogmatik manipülasyonlar ancak ve ancak
yönetici kesimin siyasi, finansal ve kültürel çıkar kasırgalarına hizmet eder. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Libya'da da gördüğümüz trajik tablo maalesef bundan ibaret.