'Geleceği inşa eden tarih' niteliğiyle bilinen İslam dünyasının 'çelik çekirdeği' konumundaki Türkiye'nin jeo-kültürel asabiyesi, ABD'nin 'Imperium Americana' rüyasını kâbusa çevirdi.
Haliyle Yeni Roma olma sevdası da yarım kaldı.
Çünkü Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla güç zehirlenmesi yaşayan ABD, Soğuk Savaş'tan (1947-1991) bu yana izlediği tepeden inme stratejik kurguyu tek küresel hakikat zannetmeye başladı.
Ve kafasındaki 'her sanrıyı' gerçeğe dönüştürmeye çalıştı. Oysa küresel liderlik için yeterli gördüğü 'fazla müttefik, gemi, silah, füze, para, patent ve film sahibi olma' şeklindeki 'stratejik bakışla malul' anlayışı dünyayı kaosa sürüklemekten başka işe yaramadı.
***
Taliban'ı sadece
7 bin kişilik bir 'terörist grubu' olarak algılayan ve onun
arkasındaki
40 milyonluk Peştun halkını; bu halkın
sosyolojisini, hak ve taleplerini,
tarihini ve kendine dair tasavvurunu
istatistiki bir veriye indirgeyip terörize eden ABD'nin nasıl
Vietnam'dan
daha beter bir yenilgi yaşadığını
bütün dünya gördü.
Benzer hatalar Irak, Suriye, Yemen ve
Libya'da da yapıldı/ yapılıyor.
Yeni Türkiye'ye yönelik planlamalarda da Amerikan yönetimi aynı
'stratejik sendrom ve nobranlık' ile hareket etti. Sonuç hüsran oldu.
Türkiye'yi
Mısır, Suriye, Libya veya
Ukrayna'ya dönüştürme projeleri
Sayın Erdoğan'ın dirayeti sayesinde akamete uğradı.
ABD'nin bu
stratejik vandallığının Ukrayna'yı ne tür
bir sefalete mahkûm ettiğini
anlatmaya gerek yok.
Avrupa Birliği'ne girme hazırlıkları yapan ülke, şimdi can çekişiyor. Ukrayna, ABD'nin bencil ve süfli çıkarları uğruna işgale uğrayıp parçalanmakla kalmadı, bir de kanlı bir pazarlığın kalıcı rehinesi haline getirildi.
***
SSCB'nin yıkılmasından sonra İslam dünyası üzerinden
Avrasya'ya hâkim olma stratejisini ileri bir aşamaya taşıyan ABD'nin en büyük hatası
Türkiye'nin asabiyesini hesap edemeyişi oldu.
ABD, yaşadığı şoklardan kurtulmak için hedef seçtiği Türkiye, Rusya ve
Çin'e karşı eşzamanlı senaryolarını yeniden devreye soktu.
Tıpkı Ukrayna gibi
"Avrasya'nın kilidi" olarak nitelenen Türkiye de dışarıdan organize edilen sayısız jeopolitik senaryo ve darbelerle karşı karşıya kaldı.
Ancak kirli projelerin hiçbiri tutmadı. Batı'nın son umudu olan sandık darbesi de akamete uğradı.
Bundan sonra kimse Türkiye'yi Avrasya,
Afrika, Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar'a yönelik
bağımsız stratejilerinden alıkoyamaz.
Zira 14 Mayıs'tan sonra
28 Mayıs'taki seçimlerden de istedikleri sonucu alamayacaklarını ve Sayın
Erdoğan'ın sandıktan yine zaferle çıkacağını şimdiden dile getiriyorlar.
Haliyle ABD ve Avrupa'dan gelen bu itirafları, bütün kumpasları tükenen 'eski dünya'nın artık bileğini bükemediği
'Yeni Türkiye"nin gücünü ve yeni statüsünü tanıması şeklinde okumak lazım. Başka çareleri de yok zaten.