Batı'nın boy hedefindeki Erdoğan'ın 14 Mayıs'ta elde ettiği başarı gösterdi ki küresel masallar ve emperyal anlatılar dönemi bitiyor. Hibrit yani melez bir jeo-politika dönemindeyiz artık.
Değişen bir dünya düzeni, küçülen bir ABD imparatorluğu, göçler ve büyük ekonomik çöküşlerle birlikte yükselişe geçen yeni güçler, Batı'nın küresel statükosunu temellerinden sarsıyor.
Amerikan sonrası dünyada, kökü ırkçılığa kadar dayanan Immanuel Kant'ın revize edilmiş 'neo-liberal kozmopolitanlığı' yerine artık İbn-i Haldun"un jeo-kültürel dinamiklere dayanan 'asabiyesi' öne çıkıyor.
Türkiye, Çin ve Rusya örneklerinde de görüldüğü üzere herkes köklerine dönerek yeniden büyüyor.
Denilebilir ki Rusya lideri Putin, şu sıralar Batı'dan Soğuk Savaş sonrası dönemde horlanmanın intikamını alıyor biraz da. Çin Devlet Başkanı Cinping de her gittiği yurtdışı gezisinde Batı'yı beş bin yılık medeniyetlerine saygı göstermeye çağırıyor. Her seçimden zaferle çıkan Erdoğan da bütün konuşmalarında Batı'nın artık Türkiye'ye hiza veremeyeceğini haykırıyor.
Dolayısıyla neo-Osmanlı Türkiye, neo-Konfüçyüs Çin ve neo-Sovyet Rusya bugün Batı'ya değil daha çok birbirlerine bakıyor.
***
Batı'nın tek hegemon olamadığı bir dünya ete kemiğe bürünüyor. Yeni bir geleceğe doğru ilerliyoruz. Yeni dönemde, dünyanın gözü Çin, Rusya ve Türkiye gibi başarı modelleri üzerinde. Yeni dünya düzeni bu üç aktörün talepleri ve ağırlıkları çerçevesinde yeniden kuruluyor.***
Nitekim en taze darbe 14 Mayıs'taki seçimler oldu. Bir hezimet daha yaşayan Batı dünyası hemen dümen kırarak bileğini bükemediği Erdoğan'ı alkışlamaya başladı. Peş peşe günah çıkaran Batı medyası daha düne kadar 'diktatör' dedikleri Erdoğan'ı şimdi yere göğe sığdıramıyor.