Küresel siyasette dünyanın yeni yol haritasının belirleneceği iki önemli aşama var karşımızda. İlki Batı medyasının "2023'ün en önemli seçimi Türkiye'de olacak" dediği 14 Mayıs seçimleri. İkincisi de Ukrayna'da hazırlıkları son aşamaya gelen bahar harekâtları.
Hem Ukrayna'daki savaşın seyri hem de Türkiye'deki seçimlerin sonucu Avrasya ve Atlantik arasındaki rekabetin kaderini doğrudan etkileme potansiyeline sahip. Buna Çin'e yönelik devreye giren ekonomi ve teknoloji ağırlıklı Amerikan saldırılarını da eklemek gerekir.
Bir bakıma küresel statükonun devamı için Batı üç cephede amansız bir savaş veriyor. İlki Ukrayna cephesinde Rusya'ya karşı verilen askeri savaş. İkincisi Çin'e karşı dozu giderek artan teknolojik ve ekonomik savaş. Üçüncüsü de Türkiye'nin rehin alınması için verilen siyasi savaş. Burada en kilit konumdaki aktör Türkiye. Muhalefetin kazanmasıyla Batı, Rusya ve Çin'e karşı tarihi avantajlar elde edecektir.
***
Unutmayalım ki kuşatma altındaki
Rusya ve Çin'in dünyaya açılmasının en güvenilir yolu Türkiye'nin merkezinde bulunduğu coğrafyanın bağımsız bir iradeyle yönetilmesine bağlı.
Türkiye'nin Batı vesayetine alınması, Rusya ile Çin'in can damarı konumundaki
jeoekonomik bağlantıların tıkanması, bu iki ülke için Karadeniz,
Akdeniz,
Batı Asya,
Hazar,
Kafkasya ve
Orta Asya gibi kilit önemdeki
ticaret ve enerji koridorlarının eskiden olduğu gibi yine ABD'nin güdümüne girmesi demektir.
Bu nedenle bütün gözler Rusya ve Çin'in askeri ve ekonomik savaşı kadar Türkiye'nin verdiği siyasi savaşa da kilitlenmiş durumda. İşte bu yüzden Erdoğan ve ona destek veren halkın potansiyelini küçümseyenlerin
üst aklın talimatlarıyla yaptığı kirli hesaplar yine tuzla buz olacak.
Yaklaşan hezimeti kimi Batılı analistlerden sonra
CIA'nın gölge stratejisti diye nam salan
George Friedman gibi
kalemler dahi itiraf ediyor. Zira üç cephede de işler ABD ve Avrupalı müttefiklerinin istediği şekilde iyi gitmiyor. Friedman, 11 Nisan tarihli
"Amerikan krizi derinleşiyor" başlıklı yazısında ABD'nin
siyasi çürümesini resmetmiş. Bunun sorumlusu olarak da
Joe Biden yönetimini işaret ediyor.
***
"Sonraki Başkan'ın yöneteceği bir çözüm hemen ortaya çıkmalı!" diyen Friedman, bir bakıma Türkiye'deki muhalefeti örgütleyip Erdoğan'ı devirme planı yapan
Biden'ın fişini 2024 seçimlerini beklemeden daha şimdiden çekmiş.
Diğer bazı Batılı analistler gibi Friedman da
"mevcut sistemin başarısızlığının ve yeni bir siyasi düzene duyulan ihtiyacın" altını hararetle çiziyor.
Dolayısıyla sadece Biden'ın gitmesini istemiyor, daha da ileri giderek
ABD için de rejim değişikliği çağrısında bulunuyor.
Hâsılı kelam ABD örneğinde olduğu gibi Ukrayna'da Rusya'ya, Pasifik'te Çin'e ve İslam dünyasında da Türkiye'ye karşı bir varlık gösteremeyen
Batı'daki krizler önümüzdeki süreçte giderek derinleşecek gibi görünüyor.
Nobran ve yetersiz siyasi liderlerin gitmesi ne sorunu çözecek ne de çözülmeyi durduracak.
Batı bir bütün olarak
siyasi, ekonomik ve askeri paradigmasını dönüştürmek zorunda
kalabilir. İşte burada
14 Mayıs her açıdan küresel bir dönüm noktası olacaktır.
Sayın Erdoğan'ın yeniden seçilmesi daha adil ve daha müreffeh bir dünya umudunu da küresel çapta yeniden gürleştirecektir.