Irak'ın Paris'teki Uluslararası Tahkim Mahkemesi'nde (ICC) Türkiye aleyhine açtığı petrol boru hattı davasında 1.4 milyar dolar tazminat kazanması büyük bir manipülasyona da kapı araladı. Oysa mahkeme, Türkiye'nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile 2010'da başlayan petrol sevkiyatının izinsiz olduğu gerekçesiyle beş başlıkta 30 milyar dolarlık tazminat davası açan Bağdat yönetimini sadece bir başlıkta haklı buldu.
Bağdat'ın 1973'teki Irak- Türkiye Petrol Boru Hattı anlaşmasını ihlal ettiğini öne sürdüğü beş başlık şunlardı... Petrolü depolama, nakliye, münhasır kullanım, erişim talebi ve yükleme.
Tahkim Mahkemesi 25 Mart Cumartesi günü Türkiye'nin 2014- 2018 arasını kapsayan 4 yıllık dönem için sadece 'yükleme' başlığındaki yanlışlardan dolayı Irak'a 1.4 milyar dolar tazminat ödemesine hükmetti. Yani Irak'ın SOMO şirketinin petrol sevkiyatı talep etme yetkisi çiğnenmişti.
Mahkeme, Irak'ın Türkiye aleyhine açtığı davada beş başlıktan dördünü ise Kürt Bölgesel Yönetimi'nin Irak'ın anayasal bir birimi olduğu gerekçesi ile reddetti.
Ayrıca mahkeme Bağdat'ın Türkiye'ye 600 milyon dolar tazminat ödemesine de hükmetti. Yani tablo hiç de manipülatif kalemlerin lanse ettiği gibi değil.
***
Karardan sonra Kerkük-Ceyhan petrol hattından akışı 23 Mart'ta askıya alan ve 25 Mart'ta da tamamen kapatan
Türkiye, vanaları 29 Mart'ta yeniden açtı.
Kerkük-Ceyhan hattı üzerinden petrol sevkiyatının durması,
Kuzey Irak'ta petrol üretimini vurdu.
Bu hamleyle paniğe kapılan ve petrollerini yurtdışına aktarmada sorun yaşayan Bağdat ve Erbil, anlaşmazlıkları sonlandırmak için görüşmeye karar verdi.
Nitekim kısa süre sonra Bağdat'a giden
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı
Mesrur Barzani, Irak Başbakanı
Muhammed Şiya es-Sudani ile Ceyhan limanı üzerinden petrol ihracatının devamı konusunda nihai olarak anlaştıklarını açıkladı.
Rudaw Araştırmalar Merkezi'nden Mahmud Baban'ın
da işaret ettiği gibi davadaki asıl
mesele tazminatta belirtildiği şekliyle
boru hatlarının kullanılmasından
ziyade ihracat ile gündeme gelen
'egemenlik' meselesidir.
Çünkü mahkeme kararı, Irak'ın Erbil üzerindeki egemenliğini vurguluyor. Türkiye'nin tazminatı sorun etmemesinin bir nedeni de budur.
Hatta Baban'ın iddiasına göre Türkiye 1.4 milyar doları Irak'a
Dicle'deki su salımını artırarak ödeyecek. Bir bakıma dolar yerine su ile ödeme yapılacak.
Bu uzlaşının da Irak Başbakanı Sudani'nin Tahkim Mahkemesi'nin kararının hemen öncesinde 22 Mart'ta Türkiye'ye yaptığı ziyarette sağlandığı kaydediliyor.
***
Hâsılı kelam sonuçları daha yeni yeni görülmeye başlanan bu enerji jeopolitiği ile Türkiye artık
Bağdat ve Erbil üzerindeki ağırlığını iyice artırdı.
Erbil ve Bağdat'ın enerjideki uzlaşısı siyasi ve mali pürüzleri olabildiğince azaltacaktır.
Bu açıdan mahkemenin bu kararı Türkiye'nin su ile ödeyeceği tazminatın miktarından çok daha fazlasına işaret ediyor.
Zira Türkiye'nin son hamlelerinden de görüleceği üzere 2009'dan bu yana Irak'a karşı izlediği jeopolitikanın meyvelerini görüyoruz.
Bu siyasetle Türkiye, Erbil'in Bağdat'tan kopuşunu yani Irak'ın parçalanmasını tedrici olarak
önce frenledi sonra da önledi. Şimdi de Irak'ı yeniden bütünleştiriyor.
Bu kapsamda
terör örgütü PKK'nın etkinliğinden dolayı
Türkiye, Süleymaniye'ye yapılan
uçuşlara 3 Nisan itibarıyla Türk
hava sahasını kapattığını açıkladı.
Petrol boru hatlarıyla verilen ihtardan sonra
Türkiye'nin hava hattındaki kozunu da devreye sokması hem kritik seçimler öncesi olası bir provokasyonu önlemeyi hem de kirli odakların bölgeye yönelik başlatılan
yeni açılımları baltalama riskini ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
Kısa, orta ve uzun vadedeki hedefler doğrultusunda askeri ve yumuşak güç kombinasyonuyla oluşturulmuş
'smart power/akıllı güç' konseptine göre hareket eden Türkiye,
yeni Irak başta olmak üzere yeni Suriye ve yeni Ortadoğu politikasında daha egemen, daha görünür ve daha belirleyici olacağı bir döneme giriyor.
Bütün hamleler buna işaret ediyor. Fakat Irak'a ödenecek tazminatı sulandıranlar
kasıtlı manipülasyonlarına devam edeceklerdir. Çünkü amaçları tazminat değil. Eğer gayeleri paranın miktarı olsaydı Dicle'nin bereketi ile yapılacak ödemeyi küçümsemez, Türkiye'nin yeni atılımlarını 'sudan bahanelerinin selinde' boğmaya çalışmazlardı.