Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

21’inci yüzyılın Yalta’sı ve Türkiye

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Rus lider Vladimir Putin, 21 Mart'ta Moskova'da '100 yıldır görülmeyen bir girişim' diye niteledikleri küresel düzeni yeniden tasarlama konusundaki taahhütlerini dünyaya ilan etti.
İki liderin kararlılıkları açısından zirve 21. yüzyılın Yalta'sı olarak da görülebilir. Hatta aktörlerin Asyalı olması bakımından zirve çok daha çığır açıcı bir dinamiğe sahip. Nitekim dört asırdır ilk kez Batılı olmayan iki siyasi lider küresel gündemi belirlemeye başladı.
Zira dünyada yeni bir uluslararası ilişkiler sistemi ile özdeşleşen 1648'deki Vestfalya Barış Antlaşması'ndan bu yana Batılı aktörler dünyayı adeta yapboz tahtası gibi kendi çıkarlarına göre yıkıp yeniden inşa ediyor.
Vestfalya'dan 375 yıl sonra Batılı olmayan iki liderin Moskova'da sergilediği çok kutuplu senkronize kararlılık kuşku yok ki uluslararası siyasette tsunamilere yol açacak.

***

Putin ve Şi, Moskova'daki zirvede askeri, siyasi ve ekonomi başta olmak üzere hemen her alanda 'geleceğe yönelik ortaklıklarını' resmen duyurdu. Üstelik bunu ABD'nin 20 Mart 2003'te başlayan ve hezimetle sonuçlanan Irak işgalinin 20'nci yıldönümünde yaptılar.
Bu yeni küresel manifesto kapsamında Çin, iki okyanus üç kıtayı kapsayan Kuşak Yol Projesi'nde daha da zindeleşirken Rusya da 40'tan fazla ülkeyi ağırlayacağı 'Çok Kutuplu Dünyada Rusya-Afrika' zirvesi öncesinde Kara Kıta'daki bazı aktörlerin 20 milyar dolardan fazla borcunu sildi. Böylece Putin, Ukrayna Savaşı'nda ABD ve Avrupa'nın ekonomik ambargosunu sarsan sürpriz bir hamlede bulundu.
Ancak Rusya'nın bir numaralı makroekonomi stratejistlerinden Sergey Glazyev'in de işaret ettiği gibi finansal çok kutupluluğa giden dünyanın yolu uzun ve hayli zor olacak. Moskova'da doğan yeni dünya işte bu yüzden öncelikle çok kutupluluğun jeo-ekonomisi önündeki en büyük engeli oluşturan doların hegemonyasını sarsmaya odaklanacak.

***

ABD'de patlak veren ve Avrupa'ya da yayılan banka krizini, doların dünya rezerv para primi olarak sayılı günlerinin kaldığının göstergesi şeklinde yorumlayan ünlü ekonomist David P. Goldman da "Bu kriz bir kredi kalitesi sorunundan kaynaklanmıyor. Krizin asıl kaynağı ABD'nin sürekli artan dış borcunu artık finanse etmenin imkânsızlığıdır" diyor.
Hâsılı kelam hemen herkes ABD liderliğindeki Batılı sistemin her yerde kan kaybettiği konusunda hemfikir. Kuşkusuz bu gerçeği en yakından bilenlerin başında Moskova'da yeni dünyanın doğum manifestosunu ilan eden Putin ve Şi geliyor.
Bir de Başkan Erdoğan var. Küresel sistemdeki bu geçiş sürecinin daha adil ve daha müreffeh bir dünyayı mümkün kılması için sadece Türkiye'nin değil dünyanın da Sayın Erdoğan'a ihtiyacı var. Çünkü unutmayalım ki Rusya ve Çin yanında yeni dünyanın kurucu siyasi aktörlerinden biri de Türkiye.
Atlantik bloğunda yer almasına rağmen ülkemizin bu iki küresel aktör ile her geçen gün artan yoğun diplomasi trafiği ve derinleşen stratejik ilişkileri de bunun en bariz göstergesi zaten.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA