Eskiler boşuna 'Dünya dârü'l-hikmet, âhiret dârü'l-kudret'tir dememiş. Yani dünyada hikmet, ahirette ise kudret hâkimdir. Bu nedenle eski veya yeni bütün emperyal devletlerin dünyadaki kudret arayışları ve yeryüzünün tek hâkimi olma gayretleri hep hüsranla sonuçlanmıştır.
Bunun son örneği ABD'nin 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra 'terör ile savaş' bahanesiyle hayata geçirmeye çalıştığı Yeni Roma siyasetinin maruz kaldığı hezimettir. ABD'nin tek küresel hegemon olma fiyaskosu, paradoksal olarak Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde kaotik tabloların sona ermesine ve dengelerin yeniden rayına oturmasına yol açtı.
Küresel jeo-politikada merkez aktör konumundaki ABD'nin sahneden çekilmesi birçok bölgede güç boşluğuna ve ikincil aktör konumundaki Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkelerin hinterlantları başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde nüfuzlarını maksimum düzeye çıkarmasını sağaldı.
Özellikle ABD'nin yeni süreçte ulusal güvenlik stratejisinin ana hedefini 'terör ile savaş' yerine 'Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerle mücadele' şeklinde tanımlamasından sonra Ortadoğu'nun çehresi hızla dönüşmeye başladı.
***
Bu yeni transformasyondan en fazla çıkar sağlayan ve etki alanını artıran ülkelerden biri de Türkiye oldu. Dünyanın gidişatını iyi okuyan Türkiye yaptığı hamlelerle bölgesel ve küresel bir oyun kurucu aktöre dönüştü.***
Avrupa ve ABD'nin başta Ukrayna ve NATO olmak üzere Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya'da bir denge unsuru ve güven tesis eden aktör olarak Türkiye'ye oldukça ihtiyacı var. Karadeniz'i kontrol eden Türkiye, Rusya için deyim yerindeyse dünyaya açılan tek kapı konumunda. Ayrıca Orta Asya, Kuzey Afrika, Kafkasya ve Ortadoğu'da da Rusya için en hayati ve güvenilir ortak Türkiye.