Batı'nın Türkiye'ye karşı devreye soktuğu bütün tuzaklar akamete uğruyor. Avrupa ve ABD kendi kazdıkları kuyuya düşmenin şaşkınlığı içindeler.
1980'lerdeki Avrasya projesi kapsamında devreye sokulan SSCB'ye yönelik kuşatmada Türkiye'yi cephe ülkesi olarak kullanmak isteyen Atlantik dünyası, bu stratejisini gerçekleştirmek için ülkemizin doğusunda PKK, batısında ise FETÖ terör örgütünü palazlandırdı.
Bunda başarılı da oldular. 1979'daki Afganistan işgali ve İran Devrimi sonrası paniğe kapılan ABD, Sovyet Rusya'yı çevrelemede İslam dünyasını yanına çekmek üzere Yeşil Kuşak projesini hayata geçirdi.
12 Eylül 1980 darbesi bu proje için yapıldı. Nitekim 12 Eylül darbesinden 10 gün sonra yani 22 Eylül 1980'de de İran-Irak Savaşı başlatıldı.
İki terör örgütü ve bir cunta idaresiyle Türkiye artık her açıdan kontrol altındaydı.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra biri muhafazakâr diğeri Marksist yapıdaki bu iki terörist yapılanmanın palazlandırılması tam da Atlantik dünyasının Türkiye'ye dair emperyalist projesinin ihtiyaçlarına göreydi. Bu vesayet düzeni 15 Temmuz 2016 işgal ve darbe girişiminden sonra darmadağın oldu.
***
Geldiğimiz aşamada 12 Eylül cuntasından eser kalmadı. FETÖ terör örgütü kaçacak delik arıyor. PKK ise artık son demlerini yaşıyor. Türkiye'de hareket alanı kalmayan örgüt,
Suriye'de
YPG adıyla ABD'ye paralı teröristlik yapıyor.
Aslında küresel değişim ve dönüşüm gereği
1980'lerdeki ihtiyaca göre kurulan bu örgütlerin raf ömrü çoktan dolmuştu. ABD'nin devreye soktuğu kuşatma projesi başarıya ulaşmış ve
SSCB dağılmıştı. Fakat
teröre karşı savaş stratejisinin hezimetle sonuçlanmasından sonra
Rusya ve Çin'in yükselişi ABD'yi 1980'lerdeki Avrasya projesini yeniden raflardan indirmeye sevk etti.
Batı için
Rusya ve Çin'e karşı başarının yolu eskiden olduğu gibi
şimdi de Türkiye'den geçiyor. Fakat
Türkiye eski Türkiye değil. Artık teröre
ve terörist örgütlere endeksli vesayet projeleriyle
Türkiye'nin kontrol edilmesinin
ve Atlantik adına cephelere sürülmesinin
devri geçti.
Bu yüzden şu sıralar
Batı'nın bütün silahları ters tepiyor. Özellikle Türkiye'ye karşı devreye sokulan terör örgütleri
bir bumerang gibi onları vuruyor. Bunun son örneği PKK'nın 23 Aralık'taki ırkçı saldırıdan sonra
Avrupa'yı savaş alanına çevirmesiydi. Diğer örnek de adeta PKK ve FETÖ'nün lojistik üssü haline gelen
İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği için Türkiye'nin kapısını çalmasıdır.
***
ABD ise Rusya ve Çin politikasında Türkiye'yi yanına çekememenin şoku içinde. Dolayısıyla bir bütün olarak Batı, teröre ve terör örgütlerine verdiği desteğin bedelini ödüyor bugünlerde.
Nitekim
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha 2016'da "Koynunuzda yılan besliyorsunuz.
Beslediğiniz o yılan her an sizi de sokabilir" diye Batı dünyasını uyarmıştı.
Zamanlama açısından dikkat çekici bir ihtar da
İletişim Başkanı Fahrettin Altun'dan geldi. Paris'teki saldırıdan üç gün önce
20 Aralık'ta düzenlenen
Türkiye-Fransa İlişkileri: Fırsatlar ve Meydan Okumalar Paneli'nde Altun, salonda hazır bulunan
Fransız akademisyen ve askeri personelin yüzüne karşı, "Türkiye
tüm NATO müttefiklerinden olduğu gibi
Fransa'dan da terör örgütü PKK'nın ve
uzantılarının ülkesindeki tüm faaliyetlerine
son vermesini istemektedir" çağrısında
bulundu. Altun'un önemli bir vurgusu
da Suriye ve Libya başta olmak
üzere
Batılı ülkelerin politikalarını Türkiye ile uyumlu hale getirmelerinin altını çizmesiydi.
Sayın Altun'un da işaret ettiği gibi Türkiye değil artık Batı dünyası kendine çekidüzen verip stratejilerini revize etmek zorunda.
Zira
eski emperyal reflekslerin nüksetmesi Türkiye'den çok Batı'nın
kendisine zarar veriyor. Karşılarında eski
Türkiye yok.
Devran değişti. Rüzgâr
eken Batı artık fırtına biçiyor.