Dünyayı iyiler ve kötüler, efendiler ve köleler, şeytanlar ve melekler şeklinde keyfi kategorilere ayıran maniheist jeopolitik yıkım ideolojisinin bir numaralı savunucusu ABD artık eskiden olduğu gibi yeryüzüne hükmedemiyor ve kurguladığı sinsi senaryolarını kolayca hayata geçiremiyor. Bunun son örneği Ukrayna krizi ile Rusya'ya yönelik devreye sokulan ekonomik yaptırımların ters tepmesidir.
Neredeyse bütün dünyayı lebensraum'u (yaşam sahası) ilan eden ABD şimdi en kadim müttefiki Suudilere bile söz geçirememenin acziyeti içinde.
Nitekim ABD Başkanı Joe Biden önce 'parya ülke' yani 'zorba ve haydut devlet' diye aşağıladığı Suudi Arabistan'ın ayağına giderek daha fazla petrol ihraç edip Batı'yı enerji krizinden kurtarması için Kral Selman'a yalvarmak zorunda kaldı.
Amaç için her yolu mübah gören bu anlayışı da reelpolitik determinizm diyerek meşrulaştırıyorlar. Fakat ne yapsalar da hangi yönteme başvursalar da sonuç değişmiyor.
ABD dünyanın farklı bölgelerinde güç kaybetmeye devam ediyor.
Tarihçi Stephen Wertheim'ın 'silahlı üstünlük' diye nitelediği 'Amerikan çağı' sona erdi. Çin'e karşı ekonomik ve teknolojik savaşta zorlanan ABD devleti askeri olarak da Rusya karşısında etkili olamıyor.
***
Siyasi, stratejik ve jeokültürel olarak ise Türkiye'ye yönelik verdiği mücadeleyi kaybeden bir ABD tablosu var karşımızda. Bu yenilginin simgesi de ABD destekli 15 Temmuz 2016'daki darbe ve işgal girişiminin akamete uğratılmasıdır. İşte bu yüzden askeri, siyasi ve ekonomik cephelerde ABD'ye karşı başarı sağlayan Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkeler çok kutuplu yeni dünyanın kurucu aktörleri olarak görülüyor.
Nitekim yeni dünyanın ete kemiğe bürünmeye başladığı bu yeni süreçte küresel ve bölgesel siyasi dinamikleri ABD'den daha çok Türkiye, Rusya, Çin ve İran gibi imparatorluk geçmişine sahip aktörlerin yükselişi ve talepleri şekillendiriyor.
Bu nedenle ABD'nin nüfuz kaybettiği Ortadoğu, Kafkasya, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Balkanlar, Güney ve Orta Asya ile Hint-Pasifik'te Türkiye, Rusya ve Çin'in etki sahaları giderek artıyor.
Şimdi bütün gözler Amerikan çağından sonraki yeni küresel sistemin mahiyetine odaklanmış durumda. NATO, G7, AB ve QUAD gibi Atlantik merkezli kurum, organizasyon ve ittifak sistemlerinin geleceğe dair jeopolitik projeksiyonlarına baktığımızda küresel güç yarışının Karadeniz ve Akdeniz hattı ile Asya-Pasifik bölgesine kaydığını görüyoruz.
***
Zaten 19'uncu yüzyıldan bu yana giderek şiddetlenen küresel hegemonya mücadelesinin de ana cephesi yine bu bölgelerdi.
Merkezinde enerji kaynaklarına hâkimiyet ile ticaret yolları ve nüfuz sahalarına kontrolün bulunduğu bu yeni küresel jeopolitik savaşta bütün ezberler bozulacak.
Zira sistemin ana hegemonu konumundaki ABD'nin Türkiye, Çin ve Rusya karşısında kan kaybetmesi küresel siyasette 'game changer' diye nitelenen 'oyunu ve dengeleri değiştirici' bir adım olarak görülüyor.
Dolayısıyla ABD Başkanı Biden'ın Riyad'dan eli boş dönmesi de küresel statükodaki bu dönüşümün bir göstergesi olarak okunmalıdır.
Çünkü kadim müttefikleri dahil bütün ülkeler artık ABD yerine yeni dünyanın kurucu aktörleri olarak görülen Türkiye, Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.
Biden'ın Ortadoğu'daki etkisini kıracağını söylediği Rusya ve Çin bugün Türkiye başta olmak üzere Irak, Suriye, Mısır, BAE, İsrail ve Suudi Arabistan ile son yıllarda birçok stratejik anlaşmaya imza attı.
Çin on yıllardır hem Riyad'a hem Tahran'a silah satıyor ve her iki ülkeden de petrol alıyor.
Türkiye de son yıllardaki hamleleriyle Orta Asya, Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Kuzey Afrika'da oyun kurucu bir aktör; Ukrayna, enerji ve tedarik zinciri krizlerinde ise istikrar unsuru küresel bir aktör olarak öne çıkıyor.
Bu bağlamda Astana ve Soçi süreçleriyle başlayıp 19 Temmuz'daki Tahran zirvesinde yeni bir ivme kazanması beklenen Rusya, İran ve Türkiye arasındaki görüşmeler bize gösteriyor ki bölgenin sorunlarının çözümü için kurulan masalarda da artık ABD'ye yer yok. Sonuç itibarıyla küresel hükmü erozyona uğrayan ABD ya yeni dünyanın şartlarına uyum sağlayacak ya da jeopolitik seleksiyona uğrayacak.