Çoğul küresel krizler döneminden geçiyoruz. Dünya tarihte eşine az rastlanır şekilde farklı sorunlarla aynı anda boğuşmak zorunda. Hayat pahalılığından sağlığa, enerjiden gıdaya, iklimden nükleere, kıtlık ve yoksulluktan kuraklığa, ırkçılık ve göçmenlerden işgallere, terörizmden uyuşturucu çetelerine ve tıbbi yaptırımlardan insan kaçakçılığına kadar dünya çapında küresel bir kriz enflasyonu ile karşı karşıyayız.
Bir bütün olarak buna küresel yönetişim kaosu da diyebiliriz. Jeo-politik mevzilenmeleri sertleşen büyük güçlerin her krizi birbirlerine karşı amansız bir silah olarak kullandığı hibrit bir savaş sürecinden geçiyoruz. Bu çerçeveden bakınca İngiltere ve Japonya'da iki siyasi lidere yönelik gelişen tasfiye hamlelerinin mahiyetleri biraz daha netlik kazanacaktır.
Hatta buna Ukrayna savaşından sonra başlayan Rus oligarkların gizemli ölümleri de eklenebilir.
Zira iki dünyanın amansız savaşı her tür krizi tetikliyor. Amaç için her yol mübah görülüyor. Bu nedenle kutsallar rahatlıkla çiğneniyor. Kırmızı çizgiler ihlal ediliyor.
Siyah beyaz dışında gri alanlara kimsenin tahammülü yok. Bu nedenle tarafsızlık ve başarısızlığa sıfır tolerans gösteriliyor.
***
Çünkü
Atlantik ile Avrasya ve Asya-Pasifik arasında bir ölüm kalım
savaşı veriliyor. Kim kazanırsa diğeri sahneden
silinecek. Şimdilik Avrasya ve
Asya-
Pasifik tarafı ağır basıyor
.
Rusya, Ukrayna'da istediğini almaya başladı. Ekonomik savaş
bumerang gibi Batı'yı ve
ABD'yi vuruyor.
Ukrayna'daki tablonun değişmesi Anglo-Sakson kanadı Avrasya ve Asya- Pasifik siyasetini yeniden dizayna zorluyor. Dolayısıyla
İngiltere Başbakanı
Boris Johnson'un tasfiye edilmesi kararı
aslında Avrasya'ya karşı devreye sokulan
'küresel İngiltere' projesinin de tıkanması
anlamına geliyor.
İmparatorluk stratejisi çıkmaza giren ABD, 2008'de nasıl ki
siyahi ve 'Müslüman' Barack Obama projesini devreye soktuysa küresel arenaya yeniden dönmek isteyen İngiltere de
Türk kökenli Johnson ile kabinesindeki
Hint ve Asya kökenli isimleri sahneye sürdü. Ne var ki
Brexit ile İngiltere'yi Avrupa yükünden kurtaran Johnson, Ukrayna krizi başta olmak üzere Ortadoğu, Avrasya ve Hint- Pasifik politikalarında yetersiz kaldı.
Johnson'a son darbeyi ise
Hint kökenli maliye bakanı Rishi Sunak,
Pakistan kökenli sağlık bakanı Sacid Cavid ile yine Sunak'ın yerine
maliye bakanlığına atanan Iraklı Kürtlerden Nadım Zanawi birlikte indirdi. İngiltere'nin Johnson'dan sonraki başbakanının ise Avrasya projesi gereği Hint kökenli Sunak olacağı söyleniyor.
***
Zira küresel hegemonya yarışında ABD'nin başarılı olması
Büyük Avrasya'nın en batısındaki İngiltere ile kıtanın en doğusundaki
Japonya'yı işlevsel kullanmasına bağlı
.
İngiltere, Rusya'yı frenlemede Japonya ise
Hint-Pasifik'te Çin'i çevrelemede ana aktör konumunda görülüyor.
Fakat
Şinzo Abe'nin uzun yıllar başbakanlık ettiği Japonya, ABD'nin
Rusya ve Çin'e karşı başlattığı yeni mücadelede Soğuk Savaş'taki
Almanya gibi ana cephe olmayı kabul etmiyor.
Daha
bağımsızlıkçı ve milliyetçi bir çizgiye dayanan Abe'nin hedefi, Rusya ile stratejik yakınlaşmayı artırmayı, Çin ile ekonomik ilişkileri ilerletmeyi,
Hindistan ile güvenlik paktı imzalamayı ve
İran ile de
enerji alanındaki ilişkilerini derinleştirmeyi planlayan yeni bir Japonya'ydı.
Abe iktidarda olmasa da düşünceleri iktidardaydı. Fakat
1948'de anayasasını ABD'nin yazdığı, askeri ve siyasi açıdan ABD'nin güdümünde
yarı-egemen (semi sovereign) bir devlet konumundaki Japonya'nın bu hamlelerine izin verilemezdi. Bunun fikri bile affedilemezdi.
İşte Abe suikastı
ile bağımsız, yeni ve büyük Japonya düşüncesi daha kuvveden fiile geçmeden darbelenmiş
oldu. Hasılı kelam Abe,
Japon İmparatorluğu'na dönüşü simgelediği
için Johnson ise
Britanya İmparatorluğu'na dönüşü gerçekleştirmede
yetersiz kaldığı için tasfiye edilmiş
görünüyor.