2013'ten bu yana dünyayı meşgul eden ve son iki aydır da tansiyonun had safhaya ulaştığı Ukrayna krizinde en kötü senaryo olan 'savaş ihtimali' artık devre dışı.
Çünkü olası bir işgal hareketi veya savaş, Rusya ve Avrupa'nın Anglosakson tuzağına düşmesi anlamına gelirdi. Bu badire şimdilik bertaraf edildi.
ABD'nin senaryosu sadece Ukrayna'yı değil Doğu Avrupa, Baltık ve Karadeniz'i de birer sıcak cepheye dönüştürmekti. Rusya lideri Vladimir Putin'in hesabı ise ABD'nin işgal planından daha yıkıcı bir stratejiyi kapsıyor. Zaten Atlantik medyası da bu nedenle Putin'in yeni hamlesinin ABD için savaştan daha kötü olacağına inanıyor.
Çünkü Ukrayna krizinin çözüm şekli ABD'nin Soğuk Savaş'tan sonra Avrupa ülkelerine empoze ettiği Euro-Atlantik güvenlik sisteminin kökten değişeceğine işaret ediyor. Bu da Avrupa'da hem güç haritalarının köklü bir transformasyona maruz kalması hem de siyasi rejimlerin paralel revizyonlardan geçmesi anlamına geliyor.
Şurası açık ki Rus lider 15 Aralık 2021 ültimatomu sonrası gelişen süreçte ABD ve NATO'ya karşı ezici bir üstünlük kurdu. Talepleri tam olarak karşılanmasa da ABD ve NATO'yu kendi sahasına çekmeyi başardı.
Buna ek olarak krizi NATO ve ABD ile konuşan Putin iş çözüme gelince bu iki aktörü by-pass ederek Avrupa ve Türkiye gibi aktörleri muhatap alan farklı bir strateji izledi.
Bu tutumuyla "Nedeni olduğunuz krizin çözümünde taraf olamazsınız" diyerek ABD ve NATO'yu aşağılamış da oldu.
***
Hatta Ukrayna lideri Vladimir Zelenski'yi bile ABD'nin güdümünden uzaklaştıran ince bir denge üzerinde yürüdü Putin. Sonuç da aldı.
Buna karşı ABD Başkanı Biden ne Avrupalı müttefikleriyle bir dayanışma sergileyebildi ne de Ukrayna'nın arkasında durabildi. Olası bir işgalde Ukrayna'yı savunmayacağını ilan eden
aciz açıklamalarda bulundu. İstediğini alan Rusya bu nedenle artık savaştan bahsetmiyor. İhtiyacı da kalmadı.
Bu nedenle yeni süreçte ABD ve NATO'nun devre dışı kaldığı, Fransa ve Almanya'nın ise desteklediği Türkiye'nin arabuluculuğunda yeni bir siyasi uzlaşı hamlesi öne çıkacak. Bu bağlamda en çok konuşulan çözüm
Finlandiya modeli.
Bolşevik Devrimi'nden sonra 6 Aralık 1917'de Rus Çarlığı'ndan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Finlandiya, 1948'de Sovyetler Birliği ile
Dostluk Antlaşması imzaladı. Söz konusu antlaşma, Soğuk Savaş'ta Finlandiya dış politikasının temelini oluşturdu. Bu dönemde Finlandiya, Doğu ve Batı bloklarına katılmayarak
bağlantısızlık politikası izledi. Soğuk Savaş'ın ardından
1995'te AB'ye katılan Finlandiya yine de askeri tarafsızlık politikasından vazgeçmedi. 1948'den beri siyasi olarak Batı yanlısı demokratik bir rejimle yönetilen Finlandiya, askeri açıdan ise Rusya'ya tehdit oluşturmayan bir savunma doktriniyle hareket ediyor.
***
Benzer bir sonucun Ukrayna'da da devreye girmesi en rasyonel seçenek olarak duruyor karşımızda.
Aksi halde Ukrayna ve Belarus sınırındaki birliklerle
2014'te Kırım'ı ilhak eden Wagner milislerinin hibrit bir işgali başlatması an meselesi. Özellikle Belarus sınırındaki 30 bin askerin doğrudan Kiev'e girmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Üstelik Belarus'taki askeri yığınak
Suwalki Koridoru üzerinden
Polonya ve Litvanya arasındaki teması da bloke ediyor. Böylece NATO ile Baltık ülkeleri arasındaki bağı yok ediyor.
Putin'in askeri hamleleri şu anda bırakın Ukrayna'yı, NATO ve ABD'yi bile çaresiz bırakmış halde. Özellikle Belarus sınırındaki 30 bin kişilik askeri varlık Ukrayna krizinin çözümünde Finlandiya modelini
en rasyonel seçenek haline getiriyor.
Savaş çığırtkanı ABD'nin kirli oyunlarını gören ve krizin en
üst aşamaya tırmandığı aşamalarda
dahi soğukkanlılığını kaybetmeyen
Ukrayna lideri Zelenski yanında
Türkiye, Fransa ve Almanya'nın
da destekleyeceği Finlandiya modeli
işgali engelleyerek
Ukrayna'nın bağımsızlığına halel gelmesini de önleyecektir.
En önemlisi de ABD'nin Ukrayna'yı da aşan kaotik planlarına en ölümcül darbeyi indirecektir. Ayrıca ABD olmadan ilk kez bir sorunu aşmayı beceren AB de bu sayede
siyasi rüşdünü ispat etme fırsatına kavuşacaktır.