Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

Atlantik’te esen Türkiye rüzgârı

Gözlerin ABD ve Avrupa ile yeni döneme ilişkin senaryolara kilitlendiği bir aşamada neredeyse Türkiye karşıtı bütün aktörlerin mevzi değiştirmesi dikkat çekiyor.
ABD başta olmak üzere Fransa, İsrail, Almanya, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Yunanistan ile askeri güç rekabetinin yerine diplomasinin öne çıktığı yeni bir siyasi süreç başlıyor.
Bu çerçevede en dikkat çeken hamlelerden birini Fransa Cumhurbaşkanı Macron yaptı. Fransız medyasındaki haberlere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 19 Aralık'ta kendisine gönderdiği 'geçmiş olsun' dileklerine cevap veren Macron, savaş baltasını gömdüğü mektubuna Türkçe 'Değerli Tayyip' hitabıyla başlamış. Daha önce de Türkçe tweet atan Macron, "Umarım ki 2021 yılı Avrupa kıtasına Türkiye'nin olumlu katkılarıyla istikrarın döndüğü yıl olacak" demiş. Bu ifadesiyle Macron, Türkiye'nin Avrupa'nın istikrarı için ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor.
Aynı şekilde Yunanistan da uzun bir aradan sonra 25 Ocak'ta tekrar masaya otururken ilginç bir gelişme de Almanya'da oldu. 16 yıllık başbakanlık görevi yanında siyaseti de bırakacağını açıklayan Angela Merkel'in partisi CDU'nun genel başkanlığına dün Armin Laschet seçildi. Dokuz ay sonra başbakanlık görevini devralacak olan Laschet, Türklerle kurduğu yakın ilişkiler nedeniyle partisi içinde 'Türk Armin' olarak tanınıyormuş.

***


Benzer şekilde 20 Ocak'ta yemin ederek göreve başlayacak Joe Biden'ın da Türkiye- ABD ilişkilerinde ezberleri bozan bir çıkış yapması sürpriz olmayacaktır.
Bütün bu gelişmeler Türkiye ile ABD ve AB arasında yeni bir dönemin başlayacağı anlamına geliyor. Taraflar uzun bir aradan sonra yeniden 'siyaset'e dönüyor. Bu herkes için iyi bir şey
Özellikle de Türkiye'nin yeniden 'trading state' diyebileceğimiz stratejiye öncelik vermesi açısından. Zira Sayın Erdoğan, önceki gün ülkemizin bu yeni hedefini "Türkiye olarak ticari diplomasi alanında yeni bir sıçramaya ihtiyaç duyuyoruz" sözleriyle özetledi. Kuşkusuz son yıllardaki jeopolitik zaferleri diplomatik ve ticari başarılarla taçlandırmak Türkiye'nin gücüne güç katacaktır.
Aslında Atlantik ve müttefiklerinin de normalleşmeye ihtiyacı var. Çünkü giderek zayıflayan Atlantik'in en önemli üç aktörü konumundaki Birleşik Devletler (ABD), Birleşik Krallık (BK-Britanya) ve Avrupa Birliği'ndeki (AB) darboğaz giderek büyüyor.
Son yıllarda Çin, Rusya ve Türkiye gibi aktörler siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel hamlelerle yeni mevziler kazanırken ABD, AB ve Britanya'nın korona salgını yanında maruz kaldığı iç ve dış krizler ise her geçen gün artıyor.

***


ABD'de iç kutuplaşma krizi, AB'de dezentegrasyon sorunu, BK'da ise başını İskoçya ve Kuzey İrlanda'nın çektiği bağımsızlık talepleri derinleşiyor. ABD'de daha yeni başlayan küreselci-yerelci çatışmasının önümüzdeki süreçte şiddetlenmesi kaçınılmaz görünüyor.
Yapısal sorunlar ABD, AB ve BK'nın, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği örneğinde olduğu gibi parçalanma ve iç savaş risklerini de artırıyor. Nitekim ABD'de bunun işaretlerini görmeye başladık bile.
Hâsılı kelam. Çin, Rusya ve Türkiye'nin başını çektiği yeni bir dünya kurulurken ABD liderliğindeki Atlantik dünyası ise kan kaybediyor. Dolayısıyla Atlantik'in yeni küresel sistemdeki pozisyonu, Çin ve Rusya yanında özellikle Türkiye ile kuracağı ilişkilere göre şekillenecek.
Bu da Türkiye'yi ABD, AB ve BK için bir tercihten çok küresel anlamda reel-politik bir mecburiyete ve kadere dönüştürüyor. Atlantik'te son günlerde esmeye başlayan Türkiye rüzgârları, işte bu jeopolitik basınçtan kaynaklanıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA