Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BERCAN TUTAR

ABD’deki yarışı kim kazanacak?

Eskiden Amerikan seçimlerine kitlenen Türkiye'de nefesler tutulur ve aylar öncesinden hararetli tartışmalar yapılırdı. Şimdi ise bir zamanlar toplumun her kesimini saran Yankee heyecanından eser bile yok.
Bu biraz da değişen dünya şartlarından kaynaklanıyor. Zira artık ABD'ye göre pozisyon alan bir ülke değil Türkiye. Hatta tam tersi bir durum söz konusu...
Nitekim 3 Kasım'daki seçim kampanyası sırasında da gördüğümüz üzere Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump ile Demokratların adayı Joe Biden arasında "Ben Türkiye ile daha sağlıklı ilişkiler kurarım" yarışına tanık olduk.
Rakibi Biden'ın Türkiye politikasını Sayın Erdoğan'ı devirmeye endekslemesini eleştiren ABD Başkanı Trump, 17 Ağustos tarihinde Fox News'e verdiği demeçte "Erdoğan gibi birinci sınıf satranç oyuncusu yabancı bir liderle baş edecek zehir gibi birine ihtiyacımız var. Zihinsel açıdan sıhhatli olamayan Biden'a değil" demişti.
Gerçekten de Rusya lideri Vladimir Putin'in önceki gün Valday Tartışma Kulübü'nün yıllık toplantısında dile getirdiği gibi dünyada bugün bağımsız hareket edebilen birkaç liderden biri Sayın Erdoğan.
Rus lider aslında Sayın Erdoğan'ı överken bir yandan da Avrupa'nın hâlâ ABD'nin kontrolünde bulunmasından dert yakınıyordu...
"Erdoğan baskılara rağmen bağımsız bir dış politika izliyor. Avrupa ile yıllarca yapamadığımız projeleri Türkiye ile gerçekleştirdik. Türk Akımı'nı Erdoğan yapacağız dedi ve yaptık. S-400'leri istedi ve aldı. Böyle bir partnerle çalışmak sadece memnuniyet verici değil aynı zamanda güven verici. Kuzey Akım-2'de ise Avrupa ile yıllardır sürüncemedeyiz. Avrupa projenin uygulanması için hiçbir şekilde egemen hareket edemiyor" diyerek içini döktü Putin.

***

Kuşku yok ki çağımızın yeni paradigması olan 'weltinnenpolitik/küresel iç politika' stratejisini en iyi uygulayan ülkelerden olan Türkiye, izlediği otonom/müstakil siyaset sayesinde bugün dünyadaki bütün kritik barış ve savaş süreçlerinde aktif rol alan etkin bir aktör konumunda.
Suriye'den Libya'ya, Somali'den Karabağ'a, Körfez'den Doğu Akdeniz'e kadar üç kıtayı kuşatan bir alanda bizi ilgilendiren bütün meselelerde hem masada hem sahada oyun kurucu bir strateji izliyoruz.
Bu sayede Türkiye'nin dünyadaki jeo-politik ağırlığı giderek artıyor. Türkiye'yi kendi bölgesinde ve küresel denklemlerde 'by-pass' etmenin imkânsızlığı artık şüphe götürmeyen bir gerçek.
Çünkü uluslararası sistem yeni bir güçler dengesine doğru yol alıyor. Mevcut dünya artık ABD'nin nüfuzunda değil. Önümüzdeki on yıl yeni dünyanın doğum sancıları daha da artacak ve eğer önlem alınmazsa gelecekteki küresel karmaşa bugünkünden çok daha fazla olacaktır.
Gerçi ABD'nin dünyaya dayattığı o kaos, terör ve işgal üreten devlet ve ideolojiler arasındaki gaddar diyalektiğin çağı kapanmak üzere.
Dünya, süregiden karmaşanın durulacağı ve daha fazla kutbun ortaya çıkacağı küreselleşmiş bir dengeye doğru ilerliyor.
Sayın Erdoğan'ın da sık sık dile getirdiği gibi "Artık dünya I. Dünya Savaşı'nın şartlarında değil..." Bu açıdan bakılınca ABD'deki beyefendilerin ne düşündüğü haliyle Türkiye'yi pek ilgilendirmiyor.
Müstakil stratejilerimiz devam ettiği müddetçe sadece bu 3 Kasım'da Biden ve Trump arasındaki yarışta değil ABD'de bundan sonraki bütün diğer 3 Kasım seçimlerinde de ipi göğüsleyen kim olursa olsun kazanan hep Yeni Türkiye olacaktır.
Dolaysıyla artık biz ABD'ye göre değil onlar bize göre pozisyon belirlemek zorunda kalacak.
Yeni küresel realite artık bu!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA