Türkiye'nin Atlantik ile küresel hesaplaşmasına dönüşen Libya ve Doğu Akdeniz krizlerinde 'sopa' politikasıyla bir sonuca varamayacaklarını anlayan bazı şahin ülkeler teker teker geri adım atmaya başladı.
İlk 'zeytin dalı' Doğu Akdeniz'deki gaz çetesi ülkelerin liderliğini yapan ABD'den geldi. Krizin Avrupa ve NATO arasında derin bir çatışmaya dönüşeceğini gören ABD Başkanı Donald Trump, Fransa ve Yunanistan'a Türkiye ile sorunları 'diyalog' yolu ile çözmeleri tavsiyesinde bulundu.
Ardından Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'ten 'görüşmelere hazırız' açıklaması geldi. Türkiye'ye karşı savaş naraları atan 'Çakma Napolyon' Emmanuel Macron ise ABD'den sonra ikinci darbesini Akdeniz'e kıyısı olan Güney Avrupa ülkelerinden aldı. Portekiz, İspanya, Fransa, Yunanistan, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İtalya'dan oluşan MED7'nin Korsika adasındaki zirvesinden Macron umduğunu bulamadı.
İtalya, ispanya, Portekiz ve Malta gibi aktörler Paris'in Türkiye'ye karşı talep ettiği AB yaptırımlarına destek vermedi. 10 Eylül'deki MED7 toplantısında Türkiye düşmanlığının iflas ettiğini gören Macron, geri adım atarak "Türkiye ile iyi niyet çerçevesinde yeniden görüşmek istiyoruz" demek zorunda kaldı.
***
Kısa sürede boyunun ölçüsünü alan Macron'a aynı gün bir ayar da Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'den geldi. "Türkiye ile zıtlaşmanın AB ile Türkiye ilişkilerindeki sorunlara çözüm getirmeyeceği açık. Bunu istemiyoruz. Sorunları müzakere ile çözme taraftarıyız" diyen Borrell bir anlamda savaş yanlısı ABD, Fransa, İsrail, Yunan ve Rum beşlisinin oyunlarına gelmeyeceklerini ilan etti.
Zaten Rusya, Türkiye, Çin ve İran ile ilişkilerini yeniden revize etmek arayışındaki Almanya da AB dönem başkanı olarak ABD ve Fransa'nın kaotik politikalarına karşı çıkıyor.
Dolayısıyla 23-24 Eylül'deki AB liderler zirvesinden istediği yaptırım kararının çıkmayacağını gören Macron, dün ikinci kez çark etti. Bozuk Türkçesiyle tweet atan Macron'un "Türkiye'ye net bir mesaj gönderdik: iyi niyetli, naiflik olmaksızın sorumlu bir diyaloğu yeniden açalım" diyerek kuyruğu dik tutma gayreti dikkat çekti.
Hasılı kelam, bütün bu tavizler bize Batı dünyasının hâlâ Türkiye ile topyekun bir mücadeleyi göze alamadığını gösteriyor.
***
İşte tam da burada Batı'nın ne olduğunu asla unutmamakta hayati faydalar var. Arapça Batı (garb) kelimesinin kökeninde kendi kendini sürgün etmek ya da kendi kendine yabancı olmak 'tagrib veya igtirab' gibi anlamlar da vardır.
Bu da Müslümanların geleneksel olarak neden Batı'yı başka kültürlerden/medeniyetlerden daha tehlikeli görüp hedef aldıklarını açıklıyor. Zira İslam dünyasının muhayyilesinde Batı dünyası, hayatta kalmak için mücadele edilmesi gereken en tehlikeli düşmandan başka bir şey değildir.
Bu bağlamda Doğu Akdeniz'de Batı ülkelerine karşı verdiğimiz mücadele her açıdan Türkiye için bir beka savaşıdır. Doğu Akdeniz'in geleceği konusundaki rekabet, küresel ve bölgesel güçlerin var olma mücadelesine dönüşmüş durumda. Bu nedenle Suriye'deki ayrışmadan daha derin daha tehlikeli ve daha ucu açık bir kamplaşma söz konusu.
Batı dünyasının dağınık hali şimdilik Türkiye'ye bu beka savasında avantajlar sağlıyor. En güçlü silahı olan siyasi ve askeri kararlılığını devreye sokan Türkiye işte bu yüzden mütereddit ve dağınık Batı karşısında hamle üstüne hamle yapıyor.