Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve Türkiye arasında yükselen tansiyonun asıl provokatörlerinin ABD, İsrail ve Fransa'dan oluşan blok olduğunu unutmayalım.
Oruç Reis araştırma gemisinin Kıbrıs açıklarında 23 Ağustos'a kadar sismik faaliyetlere devam edeceğinin NAVTEX'le (Denizcilere Duyuru) ilan edilmesinin ardından Batı'nın şımarık çocuğu Yunanistan ortalığı ayağa kaldırmaya çalıştı. Ancak alarma geçen Başbakan Kiryakos Miçotakis'in AB ve NATO nezdindeki çabaları sonuçsuz kaldı.
ABD, İsrail ve Fransa dışında kimseden destek bulamadı. ABD ve İsrail'in destekleri ise elçiler düzeyinde kaldı. Sadece İsrail'in Atina büyükelçiliği ile ABD'nin şu an Atina'da görev yapan eski Kiev büyükelçisi (Ukrayna'yı bölen diplomat diye anılıyor) Geoffrey Ross Pyatt, Yunanistan'ın haksızlığını savundu.
Haliyle Kathimerini gazetesi İsrail'in dün sabahki destek mesajını 'gecikmiş bir dayanışma' adımı diye nitelerken Ethnos gazetesi ise ABD'nin tansiyonun düşmesi için iki ülke arasında diyaloğun yeniden başlaması temennisini esefle dile getirdi.
Son olarak NATO ve AB'den de itidalli açıklamalar gelince Yunanistan'daki yalnızlık ve panik havası artmaya başladı. Öyle ki beş günlük Avrupa turuna çıkan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun görüşme listesine son dakika açıklamasıyla Cuma günü Yunan mevkidaşı Nikos Dendias da eklendi. Atina teselli bulsun diye.
***
Dolayısıyla Atina'nın başvurduğu provokasyonu
Almanya ve İtalya da görüyor.
Rusya ve Çin zaten olası bir Yunanistan ve Türkiye çatışmasında taraflarını daha önceden belli etmiş durumda.
Hem Türkiye'nin kararlılığı hem de Almanya, İtalya,
Rusya ve
Çin ile oluşturulan
ABD karşıtı yeni blok, Yunanistan'ı hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. Bu tablo nedeniyle ABD, İsrail ve Fransa, Türkiye düşmanı sert tavrını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı.
Çünkü Çin, Fransa ve İngiltere'nin ABD'ye yaklaşmasından sonra küresel mücadelede Türkiye, İtalya ve Almanya ile yakın işbirliğini geliştirmenin arayışı içinde.
Pekin'in Ocak 2020'de İran ile imzaladığı uzun vadeli ve oldukça kapsamlı yeni
stratejik anlaşma da Türkiye'nin bölgedeki
önemini daha da artırıyor.
Rusya ise her ne kadar
İdlib, Esad'ın geleceği ve Libya'da Hafter'e destek
konularında Türkiye ile farklı cephelerde
yer alsa da
küresel jeo-politik arenada Baltık, Karadeniz ve Doğu Akdeniz'deki Amerikan kuşatmasını yarmanın
tek yolunun Ankara ile stratejik işbirliğini
derinleştirmekten geçtiğini görüyor.
Ve önemli krizlerde bu küresel arka planı baz alarak
stratejik otonomi ilkesiyle hareket etmeye şimdiye kadar hep önem verdi Kremlin. Son olarak
Ermenistan- Azerbaycan geriliminde bile bu hassasiyetinden taviz vermedi.
***
Hatta paradoksal şekilde ABD, her ne kadar ülkemizi
Dedeağaç, Girit ve Kıbrıs Rum Kesimi'ne yaptığı askeri yığınakla ve
Suriye'de terör örgütü YPG'ye verdiği açık destekle kuşatmaya çalışsa da Rusya ve Çin'i bölgede Türkiye dışında bir aktörün durduramayacağının da farkında.
Nitekim Batı'nın ikircikli tavrını gören
Yunanistan'ın eski genelkurmay Başkanı Evangelos Apostolakis, dün tarihi bir itirafta bulunarak,
"Kimse bizim için Türkiye ile ilişkisini bozmaz" dedi. Bu bağlamda taşeron
Atina'nın ütopik siyasi emellerine kimse prim tanımıyor.
Bunu kavrayanlardan biri de
Atina Üniversitesi jeo-strateji hocalarından George Filis. Sputnik'e konuşan
Yunanlı akademisyen,
"Bana göre Erdoğan blöf yapmıyor. Türkiye-
Libya deniz anlaşmasının bütün maddelerini
hayata geçirmekte kararlı. Bu
yolla Yunanistan'ı müzakere masasına
oturmaya zorluyor" dedi.
Öyle görülüyor ki müzakereye yanaşmaması halinde kaybeden Yunanistan olacak. Olası bir askeri krizde
Midilli, Sakız ve Rodos hattındaki adalar ile Batı Trakya'nın Türkiye tarafından ilhak süreci pek de sürpriz sayılmamalıdır.
Bunu gören kimi Yunanlı gazeteciler,
Rusya'nın Kırım, Hindistan'ın Keşmir ve Çin'in Hong Kong'u alması karşısında sessiz kalan Batı'yı hatırlatıyor.
Bu ihtimali sezen
Kathimerini yazarı Alexis Papachelas, 2 Ağustos tarihli
köşesinde "Yeni bir dış politika lazım bize
. Fransa, İsrail ve ABD yardımımıza koşmayacak. Geleneksel Yunan diplomasisi çöktü" diyor.
Daha krizin ikinci gününde hem Batı dünyası hem de Yunan medyası, siyaseti, diplomasisi ve akademisi
Başkan Erdoğan'ın ülkesinin jeopolitik çıkarları konusunda ne kadar ciddi olduğunu derinden kavramış görünüyor.
Ama bizim
sömürge ruhlu ezik muhalefetimiz hâlâ vesayetçi zihniyetle
dünyaya bakmaya devam ediyor. Ne Sayın
Erdoğan'ın liderliğinin anlamını ne de
yedi düvele karşı sergilediği kararlılığın mahiyetini
kavrayacak çaptalar.