Ertelenen işe kar yağarmış. Bu yüzden düşmanlarımız hiç boş durmuyor. 'Erdoğan efsanesi'ni bitirmek için ellerini ovuşturan iç ve dış odaklar her saniyeyi bile değerlendiriyor. Çünkü Reis, destansı direnişiyle sadece Türkiye'nin değil İslam dünyasının da geleceğini çalmak isteyenlerin kirli hesaplarını mecalsiz bırakıyor.
Ne yazık ki pavlovcu muhafazakâr enteller ile kimi şuursuz Müslüman aydınlar, Batılıların değirmenine su taşıyarak Türkiye'nin emperyalizme karşı verdiği amansız savaşta, bilerek veya bilmeyerek Erdoğan'ı hedef seçen Haçlı zihniyetini vaftiz yarışına girebiliyorlar. Ancak her saldırıda politik ve kültürel sefaletleri biraz daha deşifre oluyor. Boşuna her şey aslına rücu eder dememişler.
Özellikle bazı Müslüman aydınların kullandığı sefil dil, Batılıların 'haydut devlet veya İslami terör' yaftalamalarında da görüldüğü üzere hedef alınan kesimlere 'dürüst ve adil bir düşman/justus hostis' statüsü tanımamalarını hatırlatıyor. Kovboylarla 'Faustvari bir mimesis' içindeki bu pespaye retorik her şeyden önce ne insani ne de İslamidir.
***
Ve ne acıdır ki dünyayı hâlâ 20. yüzyılın parametreleriyle kavrayan aydınlarımız çoğunlukta. Oysa Sayın Erdoğan bugün geçmişin işlevsiz paradigması yerine 'Osmanlı evrenselciliği' diyebileceğimiz bir akılla hareket ediyor. Bu yüzden gerçek Erdoğan'ı görmek isteyenler, İstanbul Sözleşmesi'ne değil bir devlet adamının gerçek kimliğinin göründüğü en net ayna olan dış siyasete bakmalıdır!***
Bu nedenle Türkiye'nin en büyük açmazı, ufku alçak siyaset ve kişisel çıkar dünyasıyla sınırlı 'bağnaz aydın' sorunudur. Bakmayın siz Kur'an, İslam ve ahlaktan bahsetmelerine! Bu kalem erbabı, ilk kez sadece gelecek seçimler yerine gelecek nesilleri düşünen bir devlet adamıyla karşılaşmanın dilemması içinde. Okyanus ötesi veya berisinden gelen bütün saldırıların asıl nedeni Erdoğan'ın bir siyasetçi gibi değil bir devlet adamı gibi davranıp ülkesini kurban vermemesidir.