Yarın 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin üçüncü yıldönümü. Türk halkı, bağımsızlığına yönelik çok uluslu bu işgal hareketini Çanakkale ve Kut'ül- Ammare'yi aratmayan bir direniş ruhuyla hezimete uğrattı.
Haçlılardan aldıkları işaretle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı öldürmeye ve hükümeti devirmeye kalkışan FETÖ'cü hainlere en güzel cevabı destan yazan halkımız verdi.
Ezan ve salalarla sokağa dökülen bu millet, darbeye yeltenenlere unutamayacakları bir darbe indirdi.
Çengelköy'de şehit düşen gazeteci arkadaşımız Mustafa Cambaz ve diğer kahramanların direnişiyle simgelenen bu istiklal ruhu, işgalci aklın rezil suratına Osmanlı tokadı gibi indi. Daha önce her istediklerinde darbe yapan Amerika'nın çocukları ilk kez başaramadı.
Darbe girişiminden üç gün sonra da vurguladığımız gibi Haçlıların Kudüs'ü 1099'da işgal ettikleri gün olan 15 Temmuz'da ülkemize saldırdılar.
Bu bir rastlantı olamaz.
Zira emperyalist siyasette tesadüflere yer yoktur.
***
Can Dündar'ların darbeden birkaç gün önce apar topar yurt dışına çıkarılmasından
Foreign Affairs'te yayımlanan 30 Mayıs 2016 tarihli
"Türkiye'nin bir sonraki askeri darbesi" adlı makaleye kadar her ayrıntı bu sinsi plana göre organize edilmişti.
Yoksa daha darbeciler harekete geçer geçmez
Ankara'daki ABD elçiliği Washington'a "Turkish uprising/Türk intifadası" başladı diye 'beklenen muştuyu' uçurur muydu?
Cepheye sürülen köle ruhlu
'fettuşiler' kimseyi yanıltmasın.
Bu
organize terörizmin kurmay karargâhında
ABD ve Avrupalı devletlerden oluşan müstemlekeci akıl vardı.
Nitekim dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Süleyman Soylu da tevile mahal bırakmayacak şekilde
"Darbenin arkasında Amerika var" demişti.
ABD elçiliğinin Washington'a 'Türk intifadası/başkaldırısı' başladı diye not geçmesi aslında diplomatik skandaldan öte tam bir
cürm-ü meşhuttur yani suçüstü yakalanmadır.
Unutmayın ki Mısır'daki darbenin de
askerî değil bir 'halk darbesi' olduğunu savunmuştu
Barack Obama yönetimi.
Dolayısıyla Türkiye'deki darbe için de
'halkın başkaldırısı' anlamına gelecek 'Türk intifadası' ifadesinin seçilmesi boşuna değildi.
Ayrıca darbenin ilk saatlerinde
sırra kadem basan Beyaz Saray, ancak rüzgâr değişince
"Seçilmiş hükümetin yanındayız" teranesini geveleyebildi.
Açıklamalarında bile suçlarını itiraf etmekten çekinmiyorlardı.
Zira Dışişleri Bakanı
John Kerry, "Darbe çok parlak bir
şekilde planlanmış ve uygulamaya
geçmiş gibi görünmüyor"
diyerek 'yeteneksiz çocuklarına'
sitemde bulunmuştu.
***
Evet, bu işgal girişiminin
organize bir Haçlı saldırısı olduğunun en büyük kanıtı ise Batı medyasının darbeciler sokağa iner inmez başladığı
dördüncü kol faaliyetleriydi.
Arap basını ve İslam ülkeleri, '
Türkler, vatan ne demek iyi biliyor!' diye coşku ve gıptayla direnen halkımıza destek verirken
Haçlı medyası "Erdoğan, Almanya'dan sonra İngiltere'den de sığınma talebinde bulundu.
Uçağı Berlin yolunda" şeklinde kirli manşetler atıyordu.
Darbecilerin başaramayacağı anlaşılınca bu kez hep bir ağızdan '
Bu bir tiyatro' çarpıtmasına başvurdular.
Zaten Batı medyasında, demokrasi destanı yazan
kahraman milletimize dair ne o gece ne de geçen üç yıl boyunca olumlu tek bir satır bile göremedik.
Tam tersine
ABD ve çocuklarının hayallerini kursaklarında bıraktığımız için ülkemize karşı kinlerini
daha da bilediler. Çünkü
'Onlardan olmadıkça bizden asla razı olamayacaklarını' iyi biliyoruz. İşte bu
yüzden
asla rehavete kapılmamak gerekir. Zafer hâli bizi
sevince boğup aldatmamalı...