Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) İstanbul seçimlerini 23 Haziran'da yenileme kararı, 'Erdoğan'sız Türkiye projesi'ne uzun zamandır yatırım yapan Batılı emperyal çevrelerde adeta travmaya yol açtı. Bütün kirli tezgâhları çöken aktörler öfkeden kudurmuş haldeler. ABD ile Avrupa başkentlerinden koro halinde yapılan küstah ve histerik açıklamalardaki provokatif ve şizofrenik dil, Türkiye düşmanlarının pençesinde debelendikleri ruhsal ve politik çöküntüyü bütün yönleriyle ortaya koyuyor.
Darbeci Abdülfettah Sisi'nin Mısır'daki diktatörlük seçimlerine ve üç günlük sandık tiyatrosuna tek laf edemeyen Batılı barbarlar, sıra Türkiye'ye gelince adeta saldırı yarışına başladı.
En acıklı duruma düşen ise "Türkiye'nin diktatörlüğe doğru savrulduğunu" dile getiren Avrupa Parlamentosu'ndaki liberal grubun lideri ve Belçika eski Başbakanı Guy Verhofstadt oldu. Verhofstadt'a tokat gibi cevap dün Belçika Yüksek Mahkemesi'nden geldi. Oy sayımında hata yapıldığını belirleyen Yüksek Mahkeme, Limburg eyaletindeki Bilzen'de 14 Ekim 2018'de gerçekleşen seçimlerin 16 Haziran'da yeniden yapılmasına karar verdi.
***
Bakalım Belçika eski başbakanı bu karara ne diyecek? Aynı soru YSK'nın İstanbul kararı için "Demokratik seçimleri kabullenmeyenlerin
AB'de yeri yoktur" diyen
Avusturya'nın neoırkçı Başbakanı
Sebastian Kurz için de geçerli. Kurz'a ayrıca
Avusturya'da 22 Mayıs 2006'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tekrarlandığını da hatırlatmak lazım.
Sürü halinde
"Erdoğan demokrasiyi kaldırıyor" diye
bağıran Batılı siyasiler ile
Der Spiegel, BBC, FT, NYT ve CNN gibi medya aygıtlarından
Belçika'daki
seçim iptali ile ilgili
şu ana kadar herhangi
bir açıklama gelmedi.
Belçika ve Avusturya dışında
ABD, Almanya, Romanya ve İngiltere gibi ülkelerde de yakın zamanda birçok seçim, şaibe ve itirazlar nedeniyle yenilendi.
Örneğin
6 Kasım 2018'deki Amerikan ara seçimlerinde
Georgia, Florida, Mississippi ve Arizona gibi eyaletlerde sonuçlar çok yakın çıkınca
yeniden sayım yapılmıştı.
***
Fakat emperyal odaklardan Türkiye'ye yönelik bu
saldırı nöbetinin nedenini biz gayet iyi biliyoruz. İstanbul'un Batı dünyası için ne anlama geldiğini asla unutmamamız gerekir.
Bu konuda
İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour'un, 30 Ekim
1918'de imzalanan Mondros
Mütarekesi'nin daha mürekkebi
kurumadan İstanbul'daki Yüksek
Komiseri
Amiral Calthrope'a gönderdiği 9 Kasım 1918 tarihli
talimat oldukça nettir.
"Türkler, bırakışma koşullarının kendi lehlerine olduğu iddiasında bulunmaya başladılar. Böyle bir izlenimin yaratılmasına fırsat vermemeliyiz.
Mısır ve Hindistan'daki Müslüman uyruklarımızın,
Türklerin kesinlikle yenilgiye uğratıldığını anlamaları gerekmektedir. Bu Pan-İslamizm'e öldürücü bir darbe indirecektir..."
İşte İstanbul'a yüklenen anlam ve değer budur.
İstanbul'un yerli taşeronların eline düşmesi, İslam
dünyasının çelik çekirdeği
Türkiye'nin düşmesidir.
Türkiye'nin düşmesi ise İslam dünyasının bütün umutlarının yok olması demektir. Dolayısıyla İstanbul'daki seçimler,
sadece Türkiye'nin değil İslam dünyasının da kaderini belirleyecek bir dönüm noktası olacaktır.